Open top menu
22 Aralık 2011 Perşembe

Bir çiftin 12 ay boyunca düzenli cinsel ilişkiye girdiği ve korunma yöntemi uygulamadığı halde hamile kalamama durumudur. Daha önce hiç gebelik oluşmamışsa primer (birincil) infertilite; canlı doğumla sonuçlansın ya da sonuçlanmasın en az bir gebelik oluşmuş ise sekonder (ikincil) infertilite olarak tanımlanır.
İnfertil çiftlerin sayısı, günümüzde, stresli yaşam koşulları, doğal olmayan beslenme, sigara alışkanlığı gibi sebeplere bağlı olarak artmıştır. Bugün evlenen her 6–7 çiftten birinin çocuğu olmamakta ve tıbbi yardım almak zorunda kalmaktadır. İnfertilite nedenleri arasında kadına ve erkeğe ait sebepler olabilmekle beraber bazen her ikisinde de önemli bir sorun bulunamadığı halde gebelik elde edilemeyebilir.


Bir çiftin çocuk sahibi olabilmeleri için nelerin normal olması gerekir?




  1. Kadında yumurtlamanın (ovulasyon) düzgün olması

  2. Yumurta yumurtalıktan atıldığı zaman kadının tüpünün atılan yumurtayı yakalayıp içine alması

  3. Yumurtlama döneminde ilişkiye girilmiş olması

  4. Erkeğin sperm (meni) sayısının ve sperm hareketlilik ve şeklinin hamilelik oluşturmaya elverişli halde bulunması

  5. İlişkiye girildiğinde spermlerin hamile kalmaya yetecek kadar rahim ağzından içeri girebilmesi

  6. Spermlerin hareket ederek tüplere kadar ulaşması

  7. Tüp içinde yumurta ve spermin birleşmesi ve embriyo oluşması

  8. Oluşan embriyonun birkaç gün sonra rahme gelmesi

  9. Rahme geldiğinde rahmin bunu kabul edecek şekil ve hormonal yapıda olması.Rahme yerleşen bebeğin bölünmesinin iyi şartlarda olması ve yerleşen bebekte herhangi bir genetik (kalıtımsal) bozukluk olmaması gerekmektedir.


İnfertilitenin (kısırlığın) psikolojik yönü nedir?



“İşlemediğim bir suçtan dolayı cezalandırılıyormuşum gibi bir şey, istemeyen binlerce kişinin çocuğu olduğu halde ben neden bu kadar şanssızım.”


“Sanki yaşamımın bazı alanları donmuş gibi, peki ben bunu hak edecek ne yaptım?”


“Eğer kendi çocuğumu doğuramazsam eşim beni terk eder mi?”


Üreme bir insanın yaşamındaki en önemli ve en temel ihtiyaçlardan birisidir. İnfertilite (kısırlık), ülkemizde olduğu gibi aile bağları güçlü olan toplumlarda yalnızca çifti değil onlarla beraber pek çok kişiyi etkileyen bir krizdir. İnfertil tanısı almak hem şok, inkar, kayıp hissi, suçluluk, depresyon, izolasyon veya içe çekilme, hayatın anlamının yitirilmesi gibi bireysel psikolojik sorunlara; hem de çift olarak cinsellik ve evlilikle ilgili sorunlara yol açmaktadır. Bu nedenle infertilite sadece jinekolojik bir sorun değil, psiko-sosyal bir sorun olarak görülmedir. 


Öncelikle çiftler için çocuk sahibi olmamayı kabullenmek zor gelir ve tanıyı yadsırlar. Daha sonra yaşanan duygu ise öfkedir. Kendilerine, diğer eşe, çocuklu çiftlere karşı öfke duyabilir. İnfertilite ile mücadeleye devam eden çift suçluluk yaşamaya başlar. Özellikle infertil tanısı konmuş bireyde suçluluk daha da fazladır. İnfertil birey eş tarafından terk edilmeye dair anksiyete (kaygı) yaşayabilir.  Kendini değersiz hissetme,  pek çok şeye karşı ilgi kaybı ön plana çıkabilir. Birçok kişinin çaba harcamadan yaşadığını, kendisinin asla yaşayamayacağını düşünür. Çiftler haksızlığa uğradıkları hissine kapılabilirler. Bazı çiftler uzun yıllar gebe kalma çabalarını sürdürürken, bazıları bu süreçten vazgeçerek sorunu kadere bırakır. Tedavi sürecinin uzunluğu ve sonucunun belirsizliği çiftlerin duygusal açıdan zor bir dönem geçirmelerine neden olmaktadır. Kişi infertil tanısı aldıktan sonra yaşamlarının tüm alanlarını ihmal ederek bu tedavi üzerine yoğunlaşır. Aile ve arkadaşlarla olan ilişkilerden uzaklaşılabilir, iletişim kurmada zorluklar ortaya çıkabilir. Kişi “hiçbir zaman çocuk sahibi olamayacağım” gibi olumsuz duygulara kapılabilir. İnfertil çiftlerin olumsuz duygusal tepkileri, yaşama sevincini azaltmakta, başkalarıyla ve eşleriyle olan ilişkilerini etkilemekte ve sahip oldukları sağlık sorununun yükünü daha da ağırlaştırmaktadır.


İnfertilitenin (kısırlığın) erkek ve kadın üzerinde yarattığı etki aynı mıdır?
Araştırmalar infertilite (kısırlık) sorununun çiftler arasında farklı duygusal tepkilere neden olduğu doğrultusundadır. İnfertilite çiftin problemi olduğu halde kadın ve erkek farklı duygusal tepkiler gösterebilirler. Yapılan karşılaştırılmalı çalışmalarda erkeklerde daha az sıklıkta klinik depresyon ve anksiyete (kaygı) olduğu görülmüştür. Kadınlarda daha fazla psikolojik problem ortaya çıkması tıbbi testlere daha fazla maruz kalmaları ve tedavi amacıyla aldıkları hormonların da birtakım psikolojik değişiklikler oluşturmasıyla açıklanmaktadır. Kadın ve erkeklerde başa çıkma mekanizmaları arasında da farklılıklar mevcuttur. Kadınlar duygularını paylaşabilecekleri gruplara katılırken, konuyla ilgili araştırma, daha fazla okuma eğiliminde olurken, erkekler kişisel şeyler hakkında konuşmazlar ve emosyonel (duygusal) sıkıntılarını kendilerine saklarlar. Kadınlar infertiliteyi daha çok kişiselleştirirken kayıp duygusu yaşamakta ve özgüvenlerinde azalma meydana gelmektedir.


Kısırlığı olan çiftlerde görülebilecek cinsel işlev bozuklukları nelerdir?




  • Erken Boşalma

  • Sertleşme problemi

  • Disparoni (ağrılı cinsel ilişki)

  • Vajinismus

  • Libidoda (cinsel istek) azalma

  • Orgazm güçlüğü


İnfertilite (kısırlık) evlilik ilişkisini etkilediğinde cinsel işlevde bozulmalar olabilir. İnfertilite tanısı kişilerin cinsel kimlikleriyle de özdeşleştirilir. İnfertilite ile uğraşan bireyler sıklıkla yetersiz bir erkek ve kadın gibi hissettiklerini belirtmektedirler. Tedavi sürecinde cinsellik sadece çocuk sahibi olmak için bir eyleme dönüşebilir. Özellikle belli zamanlarda kurulması önerilen ilişkiler kişiler tarafından ödev gibi algılanmaya başlanır. İnfertil birey kendini cinsel olarak yetersiz hissedebilir, ilişkiden duyduğu haz kaybolabilir. Bedene karşı öfke, hayal kırıklığı “neden ben” duyguları ön plana çıkabilir. Kısırlık teşhisi koymak için yapılması gereken testler kişiyi olumsuz etkileyerek cinsel isteksizliğe neden olabilir. Tedavi sürecinde kullanılan hormonlar da cinselliği etkileyebilir.


Stres nedir? Stres infertilite (kısırlık) tedavisini nasıl etkiler?
Stres, vücudun çeşitli içsel ve dışsal uyaranlara verdiği tepkidir. Stres insan bedeninde fizyolojik değişiklikler ortaya çıkartabilir;Stres duygusal hayatımızı etkileUmutsuzluk, gerginlik, karamsarlık,sıkıntı.




  • Adale sisteminde; gerginlik, kramplar, yorgunluk halleri.

  • Kalp damar sisteminde; çarpıntı, tansiyon yükselmesi

  • Mide bağırsak sisteminde; bulantı, kusma


Stres sonucu;





  • Kişinin üretkenliği azalır ve kaybolur.(Kişi toplumdan uzaklaşır, durgunlaşır ve içine kapanabilir.)



  • Hayatından zevk alamaz hale gelir. Hayata karşı değersizlik fikirlerinin oluşması.

  • Çevreden uzaklaşılır. (Aile çevresinden, yakın çevreden ve iş çevresinden uzaklaşılabilir.)




    Stres karşısında kişide ortaya çıkan psikolojik ön belirtiler;

  • Telaş, karar verme güçlükleri

  • Panik, korku halleri

  • Değersizlik, başarısızlık fikirlerinin oluşması


Stres kaynaklarının farkına varıp etkili bir biçimde baş edebilmeyi öğrenmemiz gerekir. Stres mi infertiliteye (kısırlığa), infertilitenin mi strese neden olduğu konusunda görüş birliğine varılamamıştır. Tedavisi başarısız olan çiftlerde yoğun stres ön plana çıkmaktadır. Özellikle tedavinin birden çok tekrarlandığı çiftlerde stres seviyesinin daha yüksek olduğu saptanmıştır. Ancak stresin kısırlık nedeni olduğunu gösteren bilimsel kanıt çok zayıftır. Buna ek olarak stres hormonal dengeyi bozabilir, erkeklerde sperm sayısında ve hareketlerinde azalmaya yani stresin erkeklerde semen kalitesini düşürerek üreme işlevlerini olumsuz etkilediğine dair araştırmalar vardır, kadınlarda ise ovulasyonu (yumurtlamayı) etkileyebilir ve progesteron eksikliğine neden olarak gebeliğin devam etmesini engelleyebilir. Ayrıca tedavi sürecinde devam eden tetkikler, iğne ve ilaç kullanımı fiziksel ve duygusal olarak stres kaynağıdır. Psikolojik sorunların tek başına kısırlığın nedeni olmadığı, stresin kısırlığa sebep olduğu tezinin henüz ispatlanmadığı fakat stresin bilinen etkisinin kısırlık sorununa olumsuz yansıdığı bilinmektedir.


İnfertilitenin (kısırlığın) tanı ve tedavi sürecinde psikolojik desteğe ihtiyaç duyulup duyulmadığı nasıl anlaşır?
İnfertilite tanısı ve tedavi sürecindeki tüm bu zorluklar başlangıçtaki olumsuz duygulanımlardan öte zamanla depresyon, anksiyete (kaygı) bozuklukları gibi psikiyatrik tabloların gelişmesine de neden olabilmektedir. Tedavinin süresi, tedavi şekli, kişilik özellikleri, uyum süreçleri, destek sistemleri gibi faktörler infertiliteye ait psikolojik tepkilerin gelişmesine katkıda bulunmaktadır. Kişinin psikolojik durumunun etkisi tedavi başarısında önemlidir. İnfertilite tedavi sürecindeki çiftlerin psikolojik destek alma konusunda bilinçli olması ve gereğinde psikiyatri ya da psikoloji uzmanlarıyla iletişimde bulunmaları gerekmektedir.


Aşağıdaki süreçlerden birini ya da birkaçını yaşanıyorsa mutlaka bir uzmana başvurulmalıdır:




  • sosyal aktivitelerden uzaklaşma,

  • enerji ve motivasyon eksikliği,

  • yaşama karşı ilgisizlik, keyif alamama ve umutsuzluk,

  • konsantre olmakta güçlük, dikkatin dağılması,

  • kendini, olayları ve ilişkileri negatif değerlendirme,

  • sık ağlama ve umutsuzluk,

  • öfke ve kızgınlık duyguları,

  • suçluluk ve değersizlik duyguları,

  • iştahın artması veya azalması, aşırı kilo alma veya verme,

  • uyku düzeninin değişmesi, uykuya dalmakta güçlük, sık/erken uyanma, normale göre çok uyuma

  • yorgun, huzursuz ve aşırı kaygılı olma,

  • alkol veya ilaç kullanmaya başlama veya bu maddelerin tüketimini arttırma,

  •  tedavinin başarısı konusuna aşırı yoğunlaşma ve bu konularda aşırı endişeli olma.


Kaynak:Cetad

Different Themes
Written by Lovely

Aenean quis feugiat elit. Quisque ultricies sollicitudin ante ut venenatis. Nulla dapibus placerat faucibus. Aenean quis leo non neque ultrices scelerisque. Nullam nec vulputate velit. Etiam fermentum turpis at magna tristique interdum.

0 yorum