Open top menu
26 Nisan 2012 Perşembe
no image

Çocuklukta başlayan cinsellik kavramı , ergenlik dönemi ile birlikte son şeklini alır. Ergenlik döneminden sonra çocuğun cinsel özellikleri kolay kolay değişmez. Önemli olan çocukluktan itibaren sağlam temelleri oluşturmaktır (Tuzcuoğlu, 2004: 13).


Cinsellik hakkında sağlıklı bir tavır, çocuğun kendi vücudu hakkında hissettikleriyle başlar.Çocuklar çok erken yaşlarda vücutlarının neler yapabildiğinin farkına varır. Aslında, yapılan araştırmalar, fiziksel olarak vücudumuz hakkında bildiklerimizin yüzde seksenden fazlasını yaşamımızın ilk on sekiz ayında öğrendiğimizi gösteriyor. Tutumlar doğru ya da yanlış olabilen bilgilere dayanır. Özellikle yanlış olan bilgiler öğrenilmişse cinsel tutumları değiştirmek zordur.


3 yaşına kadar kız ve erkek çocuklarının davranışları arasında genellikle pek önemli bir fark yoktur. Sadece erkek çocukları daha hareketli ve atak olabilirken, kız çocukları ise konuşmayı daha çabuk öğrenerek daha hızlı olgunlaşabilirler. Ancak bu farklılıklar çok kalın çizgilerle ayrılmadığı ve mutlak olmadığı için genel olarak tutumları aynıdır demek pek yanlış olmaz.  3 yaşından sonra gerek hormonal bir etkiyle, gerekse eğitimsel bir yönlendirmeyle, kız çocukları kızsal (feminen), erkek çocukları ise erkeksi (maskülen) kimliğe bürünmeye başlarlar (Uçar, 1994: 43).


İlkokulun ilk yılları nda sizin cinsiyetinizdeki kişilerin nasıl davranmaları gerektiği konusunda kurallar olduğunu öğrenirsiniz. Bu kurallar oldukça sıkı bir şekilde karşı cinse nasıl davranacağınızı da belirler. Bu kuralları ihlal etmeniz durumunda taciz edilmek, reddedilmek, hakkınızda dedikodu yapılması ve başka yaptırımlar uygulanmak suretiyle cezalandırılırsınız.Cinsiyetle ilgili en değişmez ve güçlü kurallardan biri zamanınızın çoğunu kendi cinsiyetinizden olan kişilerle geçirmenizdir. Bu cinsiyete dayalı gruplaşma okul öncesi veya anaokulunda başlar ve ergenlik çağına kadar sürer.


Toplumdaki cinsel tutum ve düşüncelerin ortak oldukları nokta, cinselliğin insanlığı etkileyen önemli ve temel bir güç olduğu, “sınırlandırılmasının” veya “serbest bırakılmasının” tek başına bir çözüm olmadığı görülmektedir.Gerçek olan diğer bir husus cinsellik konusunda zannedildiği kadar çok şey bilinmediği, farklı durumlarda da bilgisizliğin bir sonucu olarak cinsel problemlerin önemli düzeyde artabileceğidir.


Bireylerin genellikle cinsellikle ilgili kişisel tutumları birlikte yaşadığı kimselerin, özellikle arkadaş grubunun, içinde bulunduğu sosyal sınıfın, dini inançların, ana-babasından öğrendiği değer yargılarının, kendisini yönlendiren kavramlar ve değer yargılarının bir ürünü olarak ortaya çıkar (Özgüven, 1997: 14).
Cinsiyetler arasında davranış ve özellikle farklılıkları konusunda insanların kalıplaşmış algılayış biçimleri vardır. Bu kalıplaşmış algılamaların gerçekle hiçbir ilişkisi olmayabilir, ancak insanlar kalıp yargılara “sanki gerçekmiş” gibi inanırlar.


Çocuklarda kalıplama, algı sal kalıpların gelişimi erken yaşlarda başlar. İki, iki-buçuk yaşlarındaki çocukların cinsel algılama kalıplarına rastlanır. İlkokul çağındaki çocuklarda kalıplar tam anlamıyla yerleşmiştir (Cüceloğlu, 2004: 391-392).


Ailenin çocuk yetiştirilirken cinsel konulardaki tutumu, toplumun beklentilerine uygun olmalıdır. Toplumun cinsel davranışlardan beklediği gizlilik ve özellik anlayışı korunmalıdır.Çocuğun merakını gereksiz yere kamçılayacak davranışlardan kaçınılmalıdır.


Çocuk, kendi cinsine özgü duyuş, tutum ve davranışın özelliklerini nasıl kazanır? Her şeyden önce kız ve erkek çocuk beden yapıları, cinsel iç salgı bezleri (Hormonlar) bakımından doğuştan ayrı yaratılmışlardır.Başka bir deyişle, çocuklar doğal olarak, yapılarında var olan cinsel donanımları doğrultularında gelişirler. Çocuk kendi cinsinin eğilimleri desteklendiği sürece, kız ya da erkek kimliğini benimseyecektir. Bir çocuğun kız ya da erkek doğması cinsel kimliğini kazanması için ilk koşuldur ama yeterli ve tek koşul değildir (Yörükoğlu, 2004: 237).


Cinsel ilgilerin engellenmesi, çocuklara cinselliğin yasaklanması gereken bir etkinlik olduğunu düşündürmektedir (Bilgin vd., 2005: 134). Hoşa giden cinsel ilginin nedeni baskılardır.
Okul, öğrencilerin cinsel güdülerini denetlemelerini sağlayarak, bu güçlerini beğenilir işlere,okul başarısına,kendilerini yüceltmeye, beğenilir değerler üretmeye yönlendirebilmeli;onlara bireysel ve toplumsal eğitim etkinlikleri sunabilmelidir (Başaran, 2005: 225).

Read more
17 Nisan 2012 Salı
no image

 

  1. Sağlıklı bir bebeğe sahip olmak için öncelikle anne fiziksel ve ruhsal açıdan sağlıklı olmalıdır.

  2. Ailenin ekonomik, sosyal ve psikolojik açısından hazır olması gerekir.

  3. Annenin özellikle kızamıkçık,suçiçeği, kızamık, tetanos ve benzeri hastalıklara karşı gerekli aşıları yaptırmasıdır.Hamilelik sırasında bu gibi ateşli hastalıklara yakalanılırsa, hastalık daha ağır seyreder. Bu durum çocuğun sağlığını olumsuz yönde etkileyebilir.

  4. Doğumdan önce sinir sisteminin normal gelişmesi için folik asit vitamini alınmalıdır.

  5. Hamilelik öncesi veya sırasında doktor tarafından tavsiye edilmeyen ilaçlar (doğum kontrol hapları, iğneleri v.b.) kullanılmamalıdır.

  6. En sağlıklı hamileliğin 18-35 yaşlar arasında olan hamilelikler olduğu unutulmamalıdır.

  7. Sağlıklı hamilelik için anne adayı fazla kilo almamalıdır.Beden kitle indeksi en az 18 olmalıdır.18’in altındaki beden kitle indeksi düşüğe ve başka problemlere sebep olabilir(Beden kitle indeksinizi nasıl hesaplayacağınızı site içerisinde bulabilirisniz.) Başka bir yaklaşımla,her  ay 1-1.5 kg ağırlık kazanarak toplam 10-14 kg alacak şekilde yediklerin dengelenmesi gerekir.

  8. Her gün kalsiyum ihtiyacı için 1 bardak süt, yoğurt, 1 kibrit kutusu peynir tüketilmeli, vitamin yönünden zengin, sebze ve meyveler tüketilmelidir.Yemek için hazırlanan gıdaların iyice yıkanması gerekir. Kuru baklagiller, sebze ve meyvelerde olabilecek tarımsal ilaçlar anne rahmindeki bebeğe zarar verebileceği unutulmamalıdır.

  9. Annenin yüksek tansiyon problemi varsa bu doktor tarafından kontrol altına alınmalıdır.

  10. Anne en az iki yıl sigara kullanmamış olmalıdır.

  11. Anne alkol almamalıdır.

  12. Annenin uyuşturucu, uyarıcı madde kullanmamalıdır.

  13. Sağlıklı gebelik için sağlıklı sperm gerekir. Baba da yukarıda sıraladığımız maddelere uymalı protein açısından zengin beslenmeli, sağlıklı olmalı, spor yapmalıdır.

  14. Hamilelik öncesi ve hamilelik sırasında anne sürekli doktor kontrolünde olmalıdır.

  15. Anne-baba adayları stres, baskı ve şiddetten uzak bir ortamda bulunmalı ruh sağlıklarına önem vermelidir.

Read more
15 Nisan 2012 Pazar
no image



Rehberlik panosunda ve slayt uygulamalarınızda çeşitli konularla birlikte kullanabileceğiniz resimleri derleyerek sizinle paylaştım alttaki linklerden istediğiniz konularla ilgili resimleri indirebilirsiniz.

  1. Bebek ve Çocuk Resimleri [wpdm_file id=181]


Read more
11 Nisan 2012 Çarşamba
no image

Çocuk eğitimi bütün toplumları meşgul etmiştir.Geleceğin inşası ve milletlerin devamı büyük ölçüde iyi yetişmiş nesillerle mümkündür.Türk toplumu bu yüzden çocuğu“hayatın tadı”, “huzur kaynağı” olarak görmüştür.


Bireyin gelişiminde iki temel faktör önemli derecede rol oynar. Bunlardan birisi kalıtım diğeri ise çevredir. Bireyin genler yoluyla anne ve babasından getirdiği özellikler şeklinde açıklayabileceğimiz kalıtım; daha ziyade biyolojik ve fizyolojik özellikleri içerir ve gelişimin kapasitesi ile sınırlarını belirler.Çevre ise kişinin kalıtımla getirdiği bu özelliklerin gelişimine etki eden dış faktörlerdir.Bu dış faktörlerin en başında aile gelmektedir.Aile toplumun en küçük ve en önemli birimidir. Sağlam aile yapısı toplumun da sağlıklı ve sağlam olması neticesini doğurur.Çünkü aile çocuklara bilginin,örf,adet, sevgi ve inancın örnek olma şeklinde öğretildiği önemli bir okuldur. Bu gerçeği bilen bütün milletler ve inanç sistemleri aile yapısının korunmasına dikkat etmişlerdir. Yapılan araştırmalar sağlam bir aile terbiyesi alan çocukların hem kendileri ile hem de toplumla barışık olduklarını, yaptıkları işlerde de başarılı olduklarını göstermiştir.


Günümüzde ailelerin çocuklar üzerindeki kontrol ve etkisi iletişim imkânlarının artması,ailedeki sınırların ortadan kalkması ve medyanın da katkısı ile iyice zayıflamış durumdadır.Gitgide küçülen ve mekanikleşen aile yapısındaki değişimi de göz önüne aldığımızda kaygılarımız iyice artmaktadır.Eskiden iyi aile, çocuğunu iyi büyüten aile olarak algılanırken,şimdilerde iyi aile buna ilave olarak iyi yetiştiren ve iyi denetleyen aile olmak durumundadır.Aile ve çocuk eğitimi ile ilgili bilgi karmaşası ve seli ailelerin zihnini daha da bulandırmaktadır.


Aile Eğitiminde Karşılaşılan Temel Sorunlar


Çocuk eğitiminde belki de en büyük ihmalimiz ilk yılların önemsiz kabul edilmesidir. Bu yıllarda çocuk, sadece sevilecek, beslenilip, büyütülecek bir varlık olarak algılanmaktadır. Hâlbuki bilimsel araştırmalar ilk altı yıllık dönemi “hayati dönem” olarak kabul etmektedir. Bu dönemde çocuklar sadece biyolojik olarak değil, ruhi olarak ta çok hızlı gelişmektedirler. Çocuğun bu dönemde en temel özellikleri ve yetenekleri şekillenmektedir. Zekâsı, algılaması, kişiliği, sosyal davranışları gelişiyor,ileriki yıllarda karakterini oluşturacak derecede etkili oluyor.


Yürümeyi, ağlamayı, gülmeyi, konuşmayı, korkmayı, üzülmeyi, sevinmeyi bu dönemde öğreniyor ve beyin gelişiminin büyük bölümünü yedi yaşından önce tamamlamış oluyor. Bu nedenle erken yaşlardaki eğitim, deneyimler ve uyarıcılar beyin gelişimini etkiliyor. Çocuğun fiziksel, sosyal ve zihinsel talepleri ne kadar doğru ve kaliteli karşılanırsa gelişimi de o kadar sağlıklı olabilmektedir.


Aslında bütün çocuklar bazı potansiyellere sahip olarak doğmaktadırlar. Bu potansiyeli öncelikle keşfetmek,yönlendirmek ve geliştirmek aileye düşen en önemli görevlerden biridir.Okula başlayıncaya kadar geçen süre zarfında sağlıklı bir etkileşimin çocuğun davranışlarında belirleyici olduğunu ve bunun etkilerinin bütün yaşam boyunca görülebileceğini gelişim psikolojisi ortaya koymuştur.


Bu temeli doğru atabilirsek okul üzerine bir şeyler bina edebilir ve çocuğun sağlıklı gelişimine katkı yapabilir. Arkadaşları ile birlikte olmasını sağlamak, kendini ifade edebileceği ortamları aile içinde oluşturmak, ona değer verip dinlemek, dengeli beslenmesine ve sağlığına dikkat etmek,duygularına cevap vererek dikkate almak, sıcak ve yakın ilgi göstermek bu davranışlardan sadece birkaçıdır. Çocuğun ayrı bir birey ve kişilik olduğu asla unutulmamalıdır. Fiziki ihtiyaçlarının yanında sosyal ve duygusal ihtiyaçları da dikkate alınmalı, ikisinin birbirini etkileyeceği unutulmamalıdır.


Çocuklarımız için yararı kadar zararı da olabilen internetin beyni fazla çalıştırdığı veya bazı yetenekleri körelttiği iddiaları hala tartışılmaktadır.Ancak internette maruz kalınan bilgi bombardımanı yararlı olanı seçmeyi hayli zorlaştırmaktadır.Anlayarak okumanın yerini hızlıca göz atma almakta bu da dikkat eksikliğinden tutunda başka birçok probleme neden olmaktadır.


İnternetin eğitimdeki artan etkisi ile artık neyi ne kadar bildiğimizden ziyade, bilgiye en hızlı nasıl ulaşırız anlayışı ağırlık kazanıyor. Şimdiden Güney Kore gibi bazı ülkeler, çocukları internetin menfi etkilerinden korumak için çaba harcıyor ve “İnternet Kurtarma Kampları” düzenliyor.


Mart 2009 da Almanya’da eski okulunu basarak 16 kişiyi öldüren 17 yaşındaki Tim Kretschmer,aslında sanal oyunların kurbanı oldu. Katliamdan bir gece önce sabaha kadar Counter Strike ve Cry Far 2 oyununu oynamıştı. Uzmanlar “Herkesi öldür ve geri dön” şeklinde lanse edilen bu tür oyunların çocukları adeta bir şiddet ve ölüm makinesi haline getirdiğini belirtiyorlar. Aileler genellikle kendi çocuklarının asla bu dereceye ulaşmayacaklarını, onların uslu, çalışkan olduğunu düşünerek uyarıları üzerine almazlar. Ancak, yukarıda bahsi geçen Tim Kretschmer’in ailesi de çocukları için aynı şeyi düşünüyorlardı.


Bu tür sanal oyunlar ciddi bir psikolojik alt yapı ile hazırlanıyor. Çocuk olsun, yetişkin olsun böyle bir oyunu oynamaya başlayan birisi kısa sürede bağımlı hale geliyor. Oyunun bağımlısı olan kişi eline silah alıp katliam yapmıyorsa da, böyle bir potansiyele sahip oluyor, anne-babaya isyan,arkadaşları tehdit ve kavga başlıyor. Şiddet içeren film,oyun ve dizilerin seyredilmesi,gözlemsel öğrenme, kontrolün kaybolması ve duyarsızlaşma gibi davranış ve özelliklerin ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Kendilerine saldırgan davranışlar içeren hırsız polis filmi ile aynı süreli spor filmi seyrettirilen iki çocuk grubu daha sonra aynı odada serbest bırakılmışlardır. Oyun esnasında gözlenen çocuklardan hırsız-polis filmini seyredenlerin diğer gruba göre daha saldırgan oldukları belirlenmiştir.


Belki yasaklara ve aile içi çatışmaya gerek kalmadan bilinçli olmak ve gerekli tedbirleri almak daha akıllıca bir davranış olacaktır. Sürekli bilgisayar oyunu oynama ve televizyon seyretmenin çocukları obez yaptığı, düzenli yemekten ziyade atıştırma tarzı beslenmeye yol açarak sindirim sistemi rahatsızlıklarına, tüketici olmaya ve cinsel problemlere yol açtığı da belirlenmiştir.


İnternet üzerinden oynanan ve piyasada satılan bu tür oyunlar, ilgili kurum ve ailelerce denetlenmeli, gerekli uyarılar yapılmalıdır.


Çocuklar üzerinde etkili araçlardan biri de televizyondur. Özellikle aile dizilerinin çocuklarla birlikte seyredilmesi, dini içerikli dizilerin hiçbir tedbir alınmadan izlenmesi zararlı olabilmektedir. Yapılan araştırmalara göre halkımızın büyük çoğunluğu günde iki saatten fazla vaktini televizyon karşısında geçirmekte, bu süre altı saate kadar çıkabilmektedir.


Günde üç saat televizyon seyreden bir kişi yıllık 45 gününü, 75 yıllık ömründe ise 9 yılını televizyon karşısında geçirmiş olmaktadır.


Gündelik yaşamın ayrılmaz bir parçası haline gelen televizyon, faydalarının yanında olumsuzluklara da yol açabilmektedir. Yaşanan aile huzursuzluklarının sebeplerinden biri olarak televizyondaki dizi ve filmler gösterilmektedir. Küçük çocuklarla birlikte bu dizilerin ve filmlerin seyredilmesi onların zihninde bu programlarda sergilenen her davranışı meşrulaştırmaktadır.


Bu günlerde çok izlenen bir dizinin başrol oyuncusu Sakarya Üniversitesi öğrencilerine yönelik yaptığı bir programda: “Ben bile oynadığım karaktere lanet ediyorum ve kesinlikle çocuklarıma bu diziyi izlettirmiyorum, siz de izlettirmeyin. Onların izleyebileceği daha önemli şeyler var onları izlesinler” sözleriyle böyle yapımların çocuklar için ne kadar zararlı olabileceğini ifade etmektedir.


Son dönemlerde muhatap kitlenin özellikleri ve hassasiyeti dikkate alınmadan yayınlanan ve daha çok ahiret, ölüm, yeniden dirilme, yapılan hataların cezasının daha bu dünyada iken çekilmesi gibi temaları işleyen dizilerin, çocuğun manevi dünyasında telafisi mümkün olmayan zedelenmelere yol açtığını, okumayı ve düşünmeyi engellediğini, kültürel yabancılaşmaya, dilin yozlaşmasına, kimliğin yitirilmesine, çocukluğun ve masumiyetin yok oluşuna neden olduğunu unutmamalıyız.


İngiltere’de yapılan bir araştırma, internet ve televizyon başında vakit geçirerek sokağa çıkıp arkadaşları ile oyunlar oynamayan çocukların fiziken daha zayıf ve dayanıksız olduklarını ortaya koymuştur. Dr.Sandercock ve ekibi tarafından yapılan ve Acta Paediatrica dergisinde yayınlanan araştırmada; zamanının büyük bölümünü internet ve televizyon başında geçiren çocukların,arkadaşları ile dışarıda oyun oynayan yaşıtlarına göre önemli ölçüde güç kaybına uğradıkları, çok basit fiziksel aktivitelerde dahi (şınav, mekik, tutuş gücü, barfiks vb.) başarısız oldukları görülmüştür.


Belki çocuklar için hazırlanan ya da onların çok seyrettiği film, çizgi film, dizi ve oyunların içinde gerekli mesajlar verilebilir. Bunun için uzmanların çalışması, kurumların işbirliği yapması gerekiyor.


Üzerinde durulması gereken ama genellikle üstünü örterek çözdüğümüzü zannettiğimiz diğer bir konu da çocukların cinsel eğitimidir.Cinselliği geçiştirerek, farklı isimler vererek ya da hayali bilgilerle açıklamak suretiyle öğretmeye çalışmamız çocuğumuza zararlı olabilir. Cinsel konuları onlarla açıkça, doğru kavramlarla ve ciddi olarak konuşmalıyız. Çünkü bu konularda çocuklarımızın tek bilgi kaynağı biz değiliz.


Onlar her gün cinsel içerikli dizileri, filmleri, reklâm ve klipleri zaten izliyorlar. Başka kaynaklardan yanlış öğreneceklerine ebeveynlerden doğrusunu ve sağlıklı olanını öğrenmeleri daha mantıklıdır.Bu konuların özel olduğunu ve çok sık gündeme gelmemesi gerektiğini de çocuğumuza hatırlatabiliriz.


Onun cinsellikle ilgili sorularını sabırla dinlemeli ve açık, kısa cevaplar vermeliyiz.Ayıp,yasak,günah şeklinde vereceğimiz cevaplar konuyu çocuklar için daha çekici hatta tabu haline getirebilir.Mahremiyeti, başkalarının mekânlarına izinle girilmesi gerektiğini, tuvalet kültürünü yerinde ve zamanında öğretmeliyiz. Nerede ve nasıl giyinilmesi gerektiğini, ergenlik dönemini ve bu dönemdeki fiziksel değişiklikleri, bedeninin sadece kendine ait olduğunu ve yabancının dokunmaması gerektiğini anlatmalıyız. Onlara, herhangi bir problemle karşılaştıklarında bize rahatlıkla bunu söyleyebileceklerine dair güven vermeliyiz. Bütün bunlar elbette sadece sözle başarılamaz. Ebeveynlerin davranışları çok önem arz etmektedir. Üç yaşından sonra çocukları ayrı banyo yaptırmak, onları yıkarken giyinik olmak bunlardan sadece bazılarıdır.


Çocuklarımızla paylaşmamız gereken konulardan birisi de ölüm olayıdır. Onlar günlük hayatlarında ölüm olayına şu veya bu şekilde şahit olmaktadırlar. Civcivlerin, evde beslediğimiz kuş,kedi,köpeklerin ölümünü; iki yaşından itibaren yakınlarından veya komşularından birinin ölümünü gözlemlemekte ve kendilerine göre anlamlandırmaktadırlar. Çok iyi gözlemci olan çocukların öncelikle ölümü nasıl anlayıp, değerlendirdiklerini tespitle işe başlanmalı ve açık,sade,basit bir dil ile konu anlatılmalıdır. Merak ettikleri ve sordukları sorular sabırla dinlenmeli, anladıklarından emin olmadan konu kapatılmamalıdır.


Çocuklarla ölüm hakkında konuşan yetişkinin öncelikle kendisinin bu konudaki görüşleri net, iç dünyası aydınlık olmalıdır. Kafasında ölüm konusunda şüpheleri olan, ölümden korkan kişilerin bu konuda çocuklara telkinde bulunmaları yarar yerine zarar getirecektir.


Çocuklarla ölüm konusundaki iletişimimizin rahat, kesin, basit,savunucu olmayan, şaşkınlık içermeyen açıklamalara dayanması gerekmektedir.


Rastgele ve uygunsuz zamanlarda değil, çocuğun bu konuda hazır ve duyarlı olduğu vakitler gözetilmeli, açıklamalarımız dürüstçe olmalı, geçiştirme, aslı olmayan bilgilere sığınma gibi yöntemlere başvurulmamalıdır. Ölümü açıklarken uykunun örnek verilmesi de sakıncalıdır. Bu durumda çocuk uyku problemi yaşayabilecektir. İnanç ve kültürümüzdeki, ölümün bir yok oluş, bir son olmadığı, iyi insanların cennetle mükâfatlandırılacakları ve orada mutlu olacakları şeklindeki bakış açısının samimi biçimde çocuklara aktarılmasının çocuklardaki ölüm endişesini ve korkusunu yenmede etkili olduğu belirlenmiştir.


Ailelere Öneriler


Eğer çocuğumuz bu tür problemler yaşıyorsa ve bunları biz çözemiyorsak mutlaka uzman desteği alınmalıdır ve bu durum asla bir gurur meselesi yapılmamalıdır. Çocuklar, zararlı alışkanlıklarından kurtulmaları için en önemli alternatif olabilecek spor’a yönlendirilmelidir. Son zamanlarda spora yönelen çocukların nasıl kazanıldığını, kötü alışkanlıkları bıraktıklarını ve teröre bulaşmadıklarını basından öğreniyoruz.


Ebeveynler öncelikle çocukların yaşama hangi bakış açısıyla baktıklarını, dünyayı nasıl anlamlandırdıklarını anlamaya çalışmalıdırlar. Bilim adamlarının “duygusal rehberlik” diye tanımladıkları sevgi, empati ve dinlemenin yanında; problem çözme becerisini de kazandırabileceğimiz bir iletişimi çocuklarımızla kurmamız gerekmektedir. Empatinin olabilmesi içinde fiziksel yakınlık ve iyi bir diyalog şarttır. Çocuğu kucağa almak, elinden tutmak, başını okşamak, konuşurken diz çökerek onun boyu hizasına inmek gibi davranışları bu neviden yakınlıklar olarak sayabiliriz.


Çocukla kurulacak sağlıklı bir ilişki için onun gelişim evrelerinin özelliklerini de iyi bilmek gerekir.Yetişkinler için anormal sayılabilecek bir davranışın çocuklar için normal, hatta onların gelişim dönemi özelliğinin bir sonucu olduğunu unutmamalıyız. Kuracağımız iletişimde “sen”mesajı yerine “ben” mesajının daha etkili olduğunu bilmeliyiz.


Sağlıklı bir iletişimi engelleyen emir verme, otoriter tavırlar, yönlendirme, öğüt verme, ahlak dersi verme, nutuk çekme, yargılama, suçlama, alay etme, sorgulama, avutma gibi davranışlardan kaçınmalıyız. Aksi halde çocuk-larımız kendilerini değersiz hissedebilir, savunmaya yönelebilirler.


Başkaları ile kıyaslamadan, özgürlük tanıyarak, yaşına uygun sorumluluk ve fırsatlar tanımalıyız.Sevgi ile eleştirmeden, yüreklendirerek, överek ve sabırla hareket etmeliyiz. Sorularına açık ve seviyesine uygun cevaplar vermeliyiz.


Okulda başarılı olabilmesi ve bilginin içselleşmesi için düşünme, okuma ve kendi kendine iş yapabilme yeteneklerinin geliştirilmesi gerekiyor. Düşünme kendine güveni, okuma doğru düşünmeyi, kendi kendine iş yapabilme ise çocuğun kendi yeteneklerini keşfedip, geliştirmesine imkân tanıyor.
Ayrıca ailelerin çocuklarla birlikte yemek yemeleri, bayram kutlamaları, birlikte oyun oynamaları, hikâye anlatmaları, tüketimde kanaatkâr davranmaları, inanca yönlendirmeleri de çok etkili ve önemlidir.


Ataerkil ya da büyük ailede çocukların daha iyi eğitildiğini söylemek mümkündür. Özellikle karşılıklı sevgi ve saygının uygulanarak yaşatılması, büyüklerin çocuklara olan şefkatli, nasihatli davranışları,hayat tecrübesinin aktarılması çocuklar için önem arz etmektedir. Yaşlıların karşılaştıkları zorlukları gören çocukların daha merhametli, olgun, sosyal ve başarılı, torunları ile büyüyen yaşlıların da mutlu oldukları belirlenmiştir.


ABD de ve batıda çocukların beklenen eğitimi alamamaları ve istendik davranışları sergileyememeleri nedeniyle binlerce ailenin çocuklarını aile ortamında yetiştirmek için çözüm aradıkları bilinmektedir.


Çocuklarımızla ilgili olumsuz olaylarla karşılaşabilmemiz her za-man mümkündür. Ama bunları en az zararla atlatabileceğimiz imkânlarımız da mevcuttur.Çocuklarımızın dokunulma,güven,düzen,sosyalleşme, uyarılma ve kendini değerli görme gibi temel gereksinmelerini dikkate alarak başarabileceğimiz çok şey vardır.


Çocuklarla ilgili bütün olaylara tıbbi ya da psikolojik vaka olarak bakmak doğru değildir. Aşırı özgürlük anlayışı ile onları yalnızlığa itmek ve asosyal hale getirmekte doğru değildir. Doğulu bir kültür ve gelenek içinde batılı gençler yetiştirme saplantısı çocuklarımızı çok erken büyütecek onları ticari çıkar objesi haline getirebilecektir. Kültürel mirasımızı göz ardı etmeden, sevgiyi ön plana çıkaran, hoşgörülü, destekleyici ve sınırları belli bir yaklaşımla çocuklarla daha sağlıklı bir iletişim kurmak, vermek istediğimiz bilgileri kalıcı hale getirmek ve davranışa dönüştürmek mümkün olabilmektedir.


Genellikle somut düşünen çocuklar için, yetişkinler olarak somut iyi örnekler ortaya koymak önemlidir. Aile içi problemler ve bunların çocukların yanında çözülmeye çalışılması, eşler arasında çocuklarla ilgili görüş birliği olmaması, karşılıklı suçlamalar, çocukların yanında tartışmak,dedikodu yapmak çocuklar üzerinde çok olumsuz etkiler yapabilir. Her sözümüzün ve davranışımızın çocuklar tarafından örnek alındığını unutmamalıyız. Hiç ummadığımız ve önemsemediğimiz bir sözümüz,davranışımız bir çocuğu olumlu ya da olumsuz etkileyebilir, o çocuk arkadaşlarını ve kardeşlerini, onlar kendi arkadaşlarını, ailelerini, mahalleyi, köyü, şehri, hatta ülkeyi etkileyebilirler. Bütün mesele çocuklarımız için sorumluluk alabilmek ve elimizi taşın altına koyabilmektir.
Suçlu aramak ve her şeyi okuldan, çevreden beklemek kolaycılık ve fazla iyimserlik olacağı gibi bizleri sorumluluktan da kurtarmayacaktır.


Kaynak:Önder,Mustafa C.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi 2011, Cilt: XV, Sayı: 1 Sayfa: 377-386

Read more
no image

Olumlu Davranışları Kazandırmak İçin Pozitif Ödüllendirme Yöntemi


Çocuğunuza doğru davranışlar öğretmek için en etkili yöntem pozitif ödüllendirmedir. Ama maalesef en az kullananı da budur. Pozitif ödüllendirmeyi kısaca özetlersek “kazanılması istenen davranışlar daima ödüllendirilmelidir ama istenmeyen davranışlarda ödül yoktur. Ödüllendirilen davranışlarsa ise genellikle tekrarlanır.


Bir çocuk anne babasının istediği gibi davrandığında ödüllendirilir mi?, Kucaklayıp aferin denir mi?, Hayır zaten çocuğun öyle davranması gerekiyordu diye düşünülür. Burada gözden kaçan iyi davrandığında ödüllendirilmeyen çocuğun “nasıl olsa kimse aldırmıyor” diyerek kötü davranışa farkında olmadan yönlendirildiğidir.Bir de bunun tersini düşünelim çocuk iyi davranmak yerine arkadaşlarına vurur, yemeklerini yere döker, annesinin çantasından para çalar, hiçbir şekilde itaat etmez yani özetle yapmaması gerek her türlü davranışı sergilerse bunun sonucu ne olur? Olumlu davrandığında ona aldırmayan çocuğunun en küçük başarısına, olumlu davranışına aldırmayan anne baba çocuk yapmaması gereken davranışlar sergilediğinde hemen bütün dikkatini çocuklarına verirler. Onu azarlar hatta döverler.


İşte anne babanın bu tepkisi “Sevgiyle Disiplin” kitabının yazarı Fitzhugh Dodson “Erimiş çikolata kanununa karşı gelmek” diye adlandırır. Eğer çocuk erimiş çikolata ile erimemiş çikolata arasında tercih yapmak durumunda kalırsa tabi ki erimemiş çikolatayı tercih eder, ama erimemiş çikolata yoksa çocuk hiç yoktan erimiş çikolata iyidir der ve razı olur. Yani aynı şekilde olumlu davranışlarda anne babasından ilgi göremeyen çocuk hiç yoktan iyidir anlayışıyla azar işitmeye razı olacaktır. Bir çocuk için ne şekilde olursa olsun ilgi görmek en önemli şeydir.Sonuçta pek çok anne baba çocuklarına öğretmek istedikleri şeyin tam zıddını öğretir.


Ödüllendirmeyerek çocuklarının iyi davranışlarını köstekler, cezalandırarak da kötü hareketlerini bilmeden destekler. Bu hatalara düşmemek için ne yapmalıyız? Emekleme döneminden başlayarak, ergenlik dönemine kadar uygulayacağımız bir ödüllendirme sistemi geliştirmeliyiz. Şimdi bazı anne ve babalar “benim çocuğum 8 yaşına geldi ve bu olumsuzlukların bir çoğunu yapıyor. Şimdi benim ne yapmama gerekir diyor olabilirler”Endişelenmeyin çocuğunuz hangi yaşta olursa olsun bu sistemi uygulayabilirsiniz.


8 yaşındaki çocuğunuza  ödüllendirme sistemini ilk defa uygularken  nereden başlamalısınız?


İlk olarak,çocuğunuzun davranışlarının ve duygularını ayrı ayrı değerlendirmeye çalışmalısınız. Duygular derken burada kastedilen sevgi, sevinç, öfke, heyecan, keder ve korkudan bahsediyoruz. Duyguları etkileyemez ve değiştiremezsiniz. Hiçbir çocuk duygularından sorumlu tutulamaz. Duygular davetsiz misafir gibidir. Ama davranışlar dışarıdan izlenebilir ve kontrol altına alınabilir. Örneğin öfkelenmek çocuğun elinde değildir ama öfkelendiğinde kardeşine veya arkadaşına vurmak bir oyuncağı fırlatmak, hırsızlık yapmak çocuğun elindedir. Anne ve babalar çocuğun duygularını yönlendiremezler, ama davranışlarını değiştirebilirler. İşte burada davranışı değiştirirken ödüllendirmeyi kullanıyoruz.


İkinci olarak,  ödüllendirmeyi gözle görülür şeyler için uygulayabildiğimizdir. Örneğin çocuğunuzun sorumluk sahibi olmadığından şikayetçi olmanız soyuttur. Ama elbisesini katlamaması,oyuncaklarını evin değişik yerlerine atması gözle görülür bir istenmeyen davranıştır. Şimdi 8 yaşındaki örneğimize devam edelim.


Sistemimizi oluştururken 3 ayrı liste yapmamız gerekir.




  1. Onayladığımız devam etmesini istediğimiz davranışlar.

  2. Azaltmasını istediğimiz davranışlar.

  3. Daha fazla yapmasını istediğimiz davranışlar.


İlk liste çocuğun zaten yaptığı şeylerdir. Size düşen bu davranışlar için ödül sağlamaktır. Unutmayın ödüllendirilen davranış mutlaka tekrarlanır. Önemli olan çocuğunuzun ödüllendirilecek davranışlarını düzenli olarak tekrarlaması değil her tekrarlandığında ödüllendirilmesidir. Örneğin çocuğunuz giysilerini her gün değil de haftada iki defa dolabına diziyor o zaman sadece bu iki seferde ödüllendirme yapmalısınız.


İki tür ödül vardır. Manevi ödül, maddi ödül. Manevi ödül takdir etme, öpmek, kucaklamak vb. Maddi ödüller ise  oyuncak, kitap, dondurma almak vb. ödüllerdir. Sisteme erken yaşta başlarsanız manevi ödüllerin çoğu zaman yeterli olduğunu, maddi ödüllere ise bazen ihtiyaç duyulduğunu görürsünüz.


Eğer çocuğunuz evde size yardımcı olduysa ona sarılıp öpebilir yada “bu günlerde bana çok yardımcı oldun, hadi dondurma yemeye gidelim” diyebilirsiniz.


Çocuğunuzu her iyi davranışının arkasından ödüllendirirken bazı ödülleri ise aralıklarla vermelisiniz.İstediğiniz bir davranışı çocuğunuza öğretirken her zaman ödüllendirin, öğrendikten sonra ise aralıklarla ödüllendirin.


En önemlisi ödülü hiçbir zaman sırf çocuğunuz istediği için vermeyin.Eğer öyle yaparsanız çocuğunuzu arsızlığa alıştırırsınız. Ödülün zamanını ve şeklini siz kararlaştırın.


Eğer ödül belirlemekte zorluk çekiyorsanız şöyle bir liste yapabilirsiniz.




  1. En çok gitmek istediği yerler.

  2. En fazla zaman geçirmek istediği şeyler

  3. En çok zaman ayırdığı aktiviteler.

  4. En çok zaman geçirmek istediği kişiler.


Ödüllendirme daha önceki bölümde verdiğimiz listeden yapabilirsiniz. 5 yaşından küçük çocuklarda çocukla beraber oynamak ve beraber komik şeyler yapmak çocuk için maddi ödüllerden daha önemlidir.


Not: Ödülleri hemen verin. Çocuk ne için ödüllendirildiğini anlasın. İstenilen davranış tamamen pekiştirildiğinde artık ödül vermeyin.

Read more
10 Nisan 2012 Salı
no image

Özellikle olumlu davranış kazandırma yöntemlerinden biri olan sözleşme tekniği ile çocuğunuzdan neler beklediğinizi ona açıkca ifade edip bu beklentilerinizin karşılığını tanımlayabildiğiniz,çocuğunuzun sorumluluk ve söz verme davranışının yerleşmesine yardımcı olabildiğiniz bir uygulamadır.


Sözleşme ile çocuk ve anne babası arasında istenilen davranışlar ve istenmeyen davranışlar tam olarak tanımlanmış ve bu davranışların karşılığı olan ödül veya yaptırımlar net olarak tespit edilmiş olur.Peki bu sözleşme nasıl oluşturulmalıdır.


Bu sözleşmede çocuk yapacağı iş için söz verir, anne baba sözünü tutan çocuğu birlikte kararlaştırdıkları şekilde ödüllendirir. Eğer çocuk sözleşmenin kurallarını yerine getirmezse ödülünden vazgeçilir. Bu yöntemi uygularken bazı kurallara dikkat etmek gerekir.




  • 1.Kural: Sözleşme yapılırken her iki tarafında anlaşmaya varması şarttır.

  • 2.Kural: Sözleşmeye göre herkes sözler vermelidir.

  • 3.Kural: Sözleşmeyi kağıda dökmek en iyisidir. Özellikle 6-12 yaşları arasındaki çocuklar üzerinde yazılı belge etkili olur. Sözleşmeyle doğabilecek anlaşmazlıkları da engellemiş olursunuz.

  • 4. Kural: Sözleşmeye yazılan maddeler anlaşılabilir ve somut olmalıdır. Örneğin ev işlerine yardımcı olması isteniyorsa bu işlerin hangisi olduğu açıkça belirtilmelidir.

  • 5. Kural: Sözleşmenin olumlu özellikler taşımasıdır. Çocuk bir şeyi yapmamak için değil yapmak için söz vermelidir. Çocuklar olumlu işler sonucunda ödül kazanmak için daha gayretli olurlar.Örnek: Ödevini yapmazsan bu akşam televizyon seyredemezsin demek yerine. (çünkü bu çocukta cezalandırılacağı düşüncesini uyandırır ve çocuk buna olumsuz bakar) Ödevini bitirir bitirmez televizyon izleyebilirsin demek aynı şeyi olumlu ifade etmektir.

  • 6. Kural: Sözleşmenin adil olmasıdır. Çocuk işin çok ödülün az olduğunu düşünürse yada veli bunun tersini düşünürse bunun acısını yapılacak işten yada birbirlerinden çıkarmaya çalışırlar. Buda sözleşmenin yürümemesine yol açar.

  • 7. Kural: Sözleşmenin başarılabilir şekilde düzenlenmesi gerekir. Yani çocuktan beklenen başarabileceğinin üzerinde ise cesareti kırılan çocuk sürekli bir başarısızlığa mahkum edilmiş olur. Bu yüzden sözleşme bozulursa her iki tarafta kurallar tartışılırken bir psikolojik yanlışlık yapmışlar demektir.

  • 8. Kural: Sözleşme için her iki tarafında tartışmayı bilmesi ve karşılıklı özveride bulunması gerekir.

Read more
no image


Bir çocuğun kendi kendini yöneten ve kendine yeten, özgüven sahibi bir birey olması büyük ölçüde ona sağlanan fırsatlar ve yetiştiği aile ortamına bağlıdır.Her anne babanın kendi ebeveyninden gördüğü eğitim şekli, toplum kabulleri, ruhi yapısı ve buna benzer etkenler tarafından kazandığı bir terbiye metodu vardır. Çoğu aile halihazırda uygulamakta olduğu terbiye metodunu sorgulamaz veya sorgulamak istemez; böyle bir tutum, karşılaşılan problemlerin her zaman çocuktan kaynaklandığını düşünmeden dolayı olabileceği gibi, ailenin çocuk yetiştirme hususunda çok ilgisiz kalmasından da kaynaklanabilir.


Şimdi toplumda görülen çeşitli aile modellerini gözden geçirerek bu aile tutumlarının çocukların gelişimlerine etkilerini değerlendirelim.


1.Otoriter Aile Yaklaşımı            


Çocuk her kurala uymak zorunda bırakılır.Çocuğun hemen her davranışını yasaklayan, engelleyen katı ve sert bir disiplin uygulanır.Ana baba sürekli araştıran , çocuğun her işine karışan bir tavır sergiler. Basit bir işte bile çocuğa detaylara inerek neyi nasıl yapması gerektiğini açıklamaya çalışırlar. Arayan bulur demişler. Çocuğun her hareketini yakından izleyen aile mutlaka çocuğun hareketlerinde kusur bulur. Bunun neticesi olarak olaya müdahale eder ve doğrusunu çocuğa öğretir. Bir adım daha atıp çocuğu suçlamaya veya cezalandırmaya artık ramak kalmıştır.




  • Çocuğun hata yapmasına fırsat verilmez.

  • Kısa vadede bu yöntemle çocuğun bir disiplin altına alındığı görülse de uzun vadede bu yöntem sağlıksız ve zararlıdır.


Çocuk üzerinde etkisi




  • Çocuğun kendine olan güveni ortadan kalkar veya hiç oluşmaz

  • Aşırı baskı ve kontrol altında kalan çocuk sessiz, uslu, nazik ve dürüst olabilir ama bunun yanında küskün, silik, çekingen ve kolay etki altında kalan bir yapıya bürünür.

  • Sürekli ayıplanma , eleştirilme veya dayak çocuğun ruhsal yapısını olumsuz etkiler.

  • Çocuk kolayca ağlamaya başlar.

  • Belli bir zaman sonra çocuk isyankar, inatçı, huysuz bir yapıya da bürünebilir ki bu durumda bu tip aileler genelde sorunu çözmek için baskı artırma yoluna giderler. Baskı asiliği daha da artırır.

  • Çocuk hırçın ve kindar olabilir. Arkadaşları ile uyumsuz ve kavgacı olabilir.

  • Hata yapmasına müsade edilmeyen çocuk ileri yaşlarda hayatın sıkıntıları karşısında dayanıksız olabilir


2.İlgisiz Kayıtsız Aile Yaklaşımı




  • Aile aşırı rahattır, çocuğun dünyasına girmek gibi bir kaygıları yoktur.

  • Çocuğun sorumluklarından kaçma vardır. Mesela okul aile birliği toplantılarına gidilmez veya eşler bu çekilmez!! işi diğerinin üzerine atmaya çalışır.

  • Ana baba çocuğa örnek bir model olamaz.

  • Genellikle bu aile tipi davranış anne ve babada aynı anda görülmez. Çoğunlukla aile de çalışan fert hangisi ise ilgisiz aile davranışı onda görülür.

  • Çok çocuklu ailelerde rastlanma ihtimali daha fazladır.


Çocuk üzerinde etkisi




  • Çocuk bencil ve şımarık olur. Bu yüzden arkadaş çevresinde sevilmez

  • Çocuk evde veya okulda anne babasının dikkatini çekmek için alışılmadık davranışlar sergiler

  • Ailesi çocuğa model olamadığı için çocuk kendine başka modeller seçer. Gençlik dönemlerinde çocuk vaktinin tümünü arkadaşları ile geçirir.

  • Genç yaşta çocuk zararlı alışkanlıklar edinmeye meyilli olur.


3.Aşırı Koruyucu Aile Yaklaşımı




  • Bu aile tipi baskıcı otoriter aile tipine ile karıştırılabilecek kadar benzer. Aralarındaki temel fark; bu aile tipinde şefkat, koruma güdüsü, disiplinin önünde gelir.

  • Çocuğa gerektiğinden fazla özen ve kontrol gösterilir.

  • Özellikle anneler bu tip bir tavır sergiler. Psikologlar annelerin bu tavrını genellikle annenin duygusal yalnızlığına bağlarlar.

  • Çocuğun kendi yapacağı ve yapması gereken işler bile koruyucu ebeveyn tarafından yapılır. Mesela 6-7 yaşına kadar yemeğini annesi yedirmeye devam eder veya 14-15 yaşına kadar kızının saçlarını taramaya devam eder.


Çocuk üzerinde etkisi




  • Çocuk aşırı duygusaldır.

  • İleri yaşlarda bile etrafına bağımlı olarak yaşar.

  • Kendi ayakları üzerinde doğrulması uzun yıllar alır.

  • Çocuk toplum içinde kendi başına iş yapma cesaretini gösteremez.

  • Çocuk anne babasından ayrı kalamaz ileri yaşlarda bile sürekli anne babasını yanında olmak ister.


4.Demokratik,Hoş Görülü Aile Yaklaşımı




  • Mükemmele en yakın aile tipidir.

  • İlgisiz aile tipine bazı yönleri ile benzese de çocuk burada başıboş bırakılmaz.

  • Hoşgörü yapılan her şeyi hoş görmek değildir. Belirli kurallar ve kısıtlamalar mutlaka vardır.

  • Evde herkesin söz hakkı vardır. Çocukta kendini ifade edebilir.

  • Duygu ve görüşlere saygı vardır.

  • Yanlışları sebebi ile çocuklara yaptırım uygulanır ama evvelinde koyulan kurallar çocuğun anlama seviyesine inilerek mantıklıca izah edilir.

  • En zor ve sabır isteyen yöntemdir.

  • Hoşgörülü ailenin düşebileceği en yaygın hata çocuğa aşırı serbestlik verilmesi olabilmekte. Bu noktaya dikkat edilmeli.


Çocuk üzerinde etkisi




  • Özgüven sahibi bireyler yetişir.

  • Kendini rahat ve kolayca ifade edebilen bireyler yetişir.

  • Çocuğun farklı hobilere yönelmesi daha sık görülür.

  • Çocukta asilik ve kavgacılık görülmez.

  • Anne babaya saygı noktasında çocukta gevşeklik görülebilir.


5.Tutarsız Aile Yaklaşımı




  • Genellikle genç ebeveynlerde ve ilk çocuğun yetiştirilmesinde görülür.

  • Anne baba çocuğumu daha iyi nasıl yetiştirebilirim sorusunu kendilerine sormaya başladıklarında, eğitim metodunda değişikliğe gidebilirler. Bu esnada eski- yeni çatışması olur ve ailenin çocuğa karşı tavırlarında tutarsızlıklar olur.

  • Bu genellikle bir ara formdur. Uzun yıllar ailenin bu karakterde kalması çok nadiren görülür.

  • Tutarsız davranan ailelerde bunun temel sebebi eşlerin çocuk yetiştirmeye farklı bakmaları ve bunu çocuğa yansıtmalarıdır. Bazen de eşler çocuk yetiştirme metotlarında değişiklik yapma hususunda farklı düşünürler bu da tutarsızlığa neden olur. Mesela baba otoriter- baskıcı iken anne koruyucu bir tavır sergilerse hele birde bu çocuğa yansırsa tutarsız aile oluşur. Annenin ak dediğine baba kara diyorsa çocuk bu ortamdan olumsuz etkilenir.


Çocuk üzerinde etkisi




  • Çocuk üzerinde etkisi ve bu etkinin yıkıcılığı hangi aile tipleri ararsında kararsız kalındığına göre değişir.

  • Buna bağlı olarak çocuk asi, hırçın inatçı olabileceği gibi içine kapalı ve pısırık da olabilir.

  • Çocukta ana baba sevgisi azalır.

  • Çocukta dikkat toplayamama ve uzun süre bir işe odaklanamama problemleri ortaya çıkar.

  • Çocuk anne veya babadan birisine çok yaklaşırken diğerinden uzaklaşabilir.

  • Çocukta yalan söyleme, kaypaklık gibi hastalıklar başlayabilir.

Read more
no image

Ana – babaların uyguladıkları olumsuz disiplin şekilleri genel olarak 3’e ayrılabilir bunlar:




  1. Fiziksel disiplin

  2. Çocuğu sözle hor görmek

  3. Sevgiyi esirgemek


1-Fiziksel Disiplin (Dayak)


Bu disiplin şekli maalesef ülkemizde sıkça uygulanır. Ancak bu yöntemin çocuklarda zayıf vicdan ve ahlak gelişimine yol açtığı araştırmalarla kanıtlanmıştır.İnsan artık bağımsız düşünebilmeli ve her duruma uyacak esnekliğe sahip olmalıdır. Günümüz bunu gerektirmektedir. Dayakla büyüyen çocuk esnek olmaz katı olur.Burada en önemli kavram dayağın zayıf vicdan ve ahlak gelişimine sahip olmasına yol açmasıdır acaba bu neden olur:




  1. Bir kere çocuk bir yaramazlık yaptığı zaman dayak yerse bunun karşılığını ödemiş demektir.Artık yaptığını düzeltmek ve onarmak için başka bir şey yapmasına gerek kalmadığını düşünür.

  2. Dayak yiyen çocukta ana- babaya karşı kızgınlık oluşur. Dolayısıyla çocuk kendi yaptığının kötü bir şey olduğunu öğrenip kendini suçlu göreceğine, kendisini döveni suçlar.

  3. Çocuğun ana–babadan daha güçsüz ve aciz olduğunu bu şekilde yüzüne vurmak çocuğu utandırır ve kendine olan güvenini sarsar.

  4. Çocuk ana babasının davranışını taklit edip problemlerini saldırganlıkla çözmeyi öğrenir,kızdığı zaman oda bir başkasını döver. Böyle fiziksel ceza çocuğa vicdanlı olmayı değil saldırgan olmayı öğretir. Dayağa alışan çocuk başkalarıyla sürtüşmelerini konuşarak halledemez, oda dövüşe şiddete başvurur.


2-Çocuğu Sözle Hor Görmek


Bazı ana babalar çocuklarını azarlayarak terbiye etmeye çalışırlar. Bu azarlamalar, korkutma tehdit,alay etme, küçümseme , bağırma ve beddua etme gibi şekiller alır;




  1. Korku ve Tehdit; Çocuklar korku konusunda çok hassastırlar. Hele pek anlamadığı kavramadığı şeylerle korkutulursa bu sözlere inanır ve çok sarsılır. (Örn; Dokunma ellerin taş olur, durmazsan öldürürüm vb.) Ancak büyüdükçe bunların boş olduğunu anlar ve hiçbir tehdide kulak asmaz

  2. Alay –Küçümseme; Küçümsemek herkes için olduğu kadar çocuk içinde onur kırıcıdır. Hele elinde olmayan bir şey için alay konusu olursa (aptal, beceriksiz, şişko gibi sözler) çocuğun güveni iyice sarsılır. Bu durumda çocuk ya siner cesaretsiz olur, yada küstah cevaplar verir ki buda sizi iyice çaresiz bırakır.

  3. Bağırma Beddua Etme; Bunlar çocuğun olumsuz davranışlarını düzeltmez, sadece ana babaların içini boşaltmasını sağlar. Sık sık azarlanan ve beddua işiten çocuk yaptığı olumsuz davranıştan dolayı kendini suçlayacağına ana babayı suçlar. Hor görülen, pis, şersem gibi lafları çok işiten çocuk gerçekten kendisinin öyle olduğuna inanır ve kendi gözündeki değeri azalır.


3- Sevgi Esirgeme


Dayak çocuğun bedenine, sevgi esirgemek ise çocuğun duygularına hitap etmektedir. Çocukla konuşmamak, küsmek, ona aldırmaz bir şekilde davranmak yada onu artık sevmediğini söylemek sevgi esirgeme yollarıdır.Sevgi esirgemenin de vicdan gelişimi üzerinde olumsuz etkileri vardır,Çünkü sevgi esirgemede amaç, çocuğun yaptığı hareketin cezasının çekmesidir. Cezasını çeken çocuk burada da yaptığı yaramazlığın karşılığını ödemiş demektir. Yaptığından pişmanlık duyarak onu tamir etmek için bir şey düşünmesine gerek yoktur.


Ayrıca “yaramazlık edersen bir daha seni sevmem” gibi sözler çocuğu can evinden vurur. Çünkü çocuk ana-babasının sevgisine her zaman muhtaçtır. Böyle sözler onda şu hissi uyandırır. “Mükemmel olmazsam, melek gibi durmazsam beni sevmeyecekler.” Ama çocukta bilir ki mükemmel değildir ve mutlaka yaramazlık yapacaktır. O zaman ana babasının seviyesine hiçbir zaman layık olamayacağını düşünür. Ya kabul edilmek için çırpınır yada isyankar olur.

Read more
9 Nisan 2012 Pazartesi
no image

Gelişimin latans döneminde sosyal farkındalık ve kendini farkındalık önemli ölçüde artar.Latans yaşı çocuğu giden ebeveyni kendini reddi gibi algılayabilir.Baba ayrılığı olan latans çağı erkek çocukları, cinsiyet özdeşimin de bozukluklara yatkındır.


Davranışsal Tepkiler


Bir kaç çalışma latans dönemi populasyonda; erkeklerin (tıpkı okul öncesi çocuklar gibi) kızlara oranla daha fazla kızgınlık ve stres gösterdiklerini tanımlamıştır.Çocukların ebeveyne duydukları öfke iki kaynakatan ileri gelebilir: birincisi kendilerinin onlar tarafından reddedilmeleri, ikincisi Bir ebeveyne diğeri tarafından yapılan kötü muamele.Bu düşünce ile çoğu erkek çocuk kızgınlıklarını;öğretmenleri ve arkadaşları üzerine kaydırabilmektedir.Bazı çocuklar ise direkt ve açık olarak “babanın ayrılıp gitmesinden” annelerini suçlamaktadır.Santrock yaptığı çalışmada latans dönemi erkek çocuklar; okul öncesi çocuklara oranla boşanma sonrası daha fazla agresyon göstermektedir. Bu agresyonları aile dışındaki kişilere de kayabilmektedir.


Emosyonel Tepkiler


Bu dönem çocuklarının düşünme biçimleri okul öncesi dönem çocuklarından farklıdır.Onlar; mantıklı olarak düşünmeye ve birçok olayın anlamlarını, nedenlerinin ve sonuçlarını daha derinden anlayacak bir düzeye ulaşmışlardır.


6-8 yaşındaki çocuklar fantazi veya inkar ile üzüntü ve yaslarını geçiremezler.Regresyon gözlenebilir. Agresyon genellikle velayet üzerinde olan anneye yönelir. Diğer ebeveyn aktif olarak yardımcı olmasa bile tipik olarak çocuklar ikisini de sadık kalır. Sonuç olarak: hem okul başarısında hem de arkadaş ilişkilerinde azalma; geç latans dönemi çocukların yarısında gözlenir. 1 yıl içinde bu problemlerin çoğu düzelir.


Aile ilişkileri


Wallerstein ve Kelly ve Adams : boşanma ve ayrılık yaşayan ergenlerin aile ilişkileri dışında tipik olarak destek ararlar. Bu ergenlerin gelişimsel olarak bireyselleşmeye hazırlanmasıyla ilişkilidir.Buna karşın latans yaşı çocukları gelişimsel olarak aileden bireyselleşmeye hazır değildir ve bu nedenle destek arayışı aile ile sınırlıdır. Bu nedenle aileyi barıştırma gayretleri içinde olabilirler.


Okul başarısı


Hetherington, Camara ve Fatherman; ebeveyn yokluğu ve akademik başarının araştırıldığı 58 çalışmayı analizlerinde; tek ebeveynli ailelerin çocuklarının daha düşük notlar aldıklarını bildirmektedirler. Babanın elvirişli olduğu durumlarda erkek çocukların notlarının daha iyi olduğu saptanmıştır. Şunu akılda tutmak önemlidir: Babanın olmadığı evde, anne otoriteyi güç kullanarak erkek çocuğun agresyonunun bastırmaya çalıştığı belirtilmektedir.


Uzun Dönem Etkileri


Wallerstein ve Kelly: 5 yıllık takip ettikleri: 9-12 yaş erkek çocuklarında yaptığı araştırmada boşanma kararı veya erken yas evresinde kızgınlık yaşayan grubun, kızgınlığının daha da arttığını belirtmektedir. Bunların davranım bozukluğu belirtileri; öfke patlamaları, anne-babaya karşı gelme,suç işleme, okul başarısızlığı ve okuldan kaçma gibi sorunları daha sık gösterdiği yolundaydı.Akut evrede anne-babalarını suçluyor, arasıra kendilerini ailelerinden yalıtıyor, geri çekiyorlardı.


Walter ve Ramber: latans döneminde boşanmayı yaşamış erkek çocukların ergenlik döneminde okul başarısızlığı ev okuldan kaçma olaylarını sık yaşadıkları, oysa bu dönemdeki kızların okul problemleri az gösterdikleri yolundaydı. Kurdek ve Berg: latans döneminde boşanma yaşamış çocukları 10 yıllık takiplerinde, kızların erkeklere oranla anlamlı derecede daha iyi uyum sağladığını belirlemiştir. Kızlar erkeklere oranla boşanmayı daha kabullenici oluyor, babayla temasın kaybına daha az olumsuz tepki gösteriyorlardı..

Read more
4 Nisan 2012 Çarşamba
no image

Aile içindeki şiddete görsel ya da işitsel olarak tanık olan çocuklara “sessiz”, “unutulmuş” ya da “görünmez” kurbanlar adı verilmektedir. Bu çocuklar son yıllarda duygusal kötüye kullanılma kategorisi içinde düşünülmektedir. Doğrudan şiddete maruz kalmasalar da,bu çocuklar diğer kötüye kullanılmış ya da ihmal edilmiş çocuklarla aynı türden belirtileri göstermektedir. Annenin şiddet gördüğü durumlarda, çocuğun örselenmesi, annenin dövülmesi bittikten sonra da sürmektedir. Bu çocuklar, yardıma gereksinimi olan, yaralanmış, berelenmiş bir annenin bakımını üstlenmek zorunda kalmaktadırlar.


Bu, yalnızca bir fiziksel bakım üstlenme durumu ya da şiddet gören annenin, yeterli annelik yeteneklerini kaybetmesinden dolayı ihmale uğrama ile sınırlı değildir. Çalışmalar göstermektedir ki, dayak yiyen kadınlarda psikiyatrik bozukluklar, en basitinden depresyon oranı yüksektir. Çocuk,içinde bulunduğu ortamın havasındaki bu çökkünlük duygularını içselleştirecektir. Ayrıca çökkün bir anneden psikolojik olarak ayrılmak ve bireyleşmek (Vahip 1993), çocuk için iki ayrı zorluk taşır. Birincisi, yeterli doyuma ulaşamayan çocuk, tam olarak ne beklediğini bilemeden anneye yapışır. İkincisi, çökkün bir anneyi kendi haline bırakıp da kendi yoluna gidemez, suçluluk duyar.


Suçluluk duygusunun kaynaklarından biri, yeterli doyumu sağlamayarak çocuğu engelleyen anneye yönelik saldırganlıktır. Çocuğun, örselenmiş durumdaki anneye duyduğu saldırganlığı üstlenebilmesi çok zordur. Bu nedenle, çocuk yaşına ve gelişimine göre, bölerek, yadsıyarak, bastırarak ya da başka savunmalar aracılığıyla saldırganlığından kurtulmaya çalışacaktır. Ancak bunun bedeli büyüktür. Çünkü yaşam içinde, haklarımızı koruyabilmek, kendimizi ifade edebilmek,girişken olabilmek, bizim için önemli kişilerle eşit ilişkiler kurabilmek için hepimizin bir miktar sağlıklı saldırganlığa gereksinimimiz vardır.


Aile içi şiddetin “sessiz” tanığı ile devam edecek olursak; böyle bir çocuk, annesine annelik yapmak gereksinimi duyar. Rollerin değiştiği bu çarpık ilişki, özerkliği sınırlandıran sağlıksız bir ilişkidir. İçselleştirilen bu ilişki biçimi, gelecekteki kötüye kullanılma ilişkilerindeki bağımlılığın temellerinden birini oluşturacaktır.


Babayla ilişki


Her çocuk babasını olumlu anlamda güçlü biri olarak görmek ve o şekilde özdeşim yapmak gereksinimi içindedir. Oysa şiddet uygulayan baba,çocuğun dünyasında güven ve sevgi kaynağı değil; korku kaynağı, öfke kaynağı, tutarsız, güvenilmez biri haline gelir. Anneye destek olan değil,onu aşağılayan, hor gören biridir. Çocuk için bir diğer güçlük, şiddet uygulayan baba imgesi ile ailenin bakımını üstlenen, çocuğa sevgi duyan baba imgesi arasındaki gidiş gelişlere,değişimlere uyum sağlama güçlüğüdür.


Özdeşim


Çocuğun en önemli özdeşim nesneleri anne ve babadır. Özdeşim nesneleri arasındaki ilişki biçimi kurban saldırgan ilişkisi olduğunda, çocuğun özdeşim süreçleri çok zorlaşır. Bu durumu, kızlar anneyle özdeşim yaparak kurbana, erkek çocuklar ise babayla özdeşim yaparak saldırgana dönüşür şeklinde açıklamaya çalışmak yetersiz olacaktır. Çünkü kız çocuk içselleştirilen saldırganlıktan payını alır. Aynı şekilde, oğlan çocuk karşı çıkamamanın, çaresizliğin, kurban haline gelmenin içselleştirilmesinden payını alır. Saldırganlığın ve kurban olmanın, şamar oğlanına dönmenin çok çeşitli görünümleri vardır.


Örneğin, babasının saldırganlığıyla özdeşim yapan bir çocuk düşünelim.Okulda yıkıcı davranışlarda bulunabilir,şiddete başvurabilir. Çünkü öfkenin kontrolsüzce boşalımı ile iç içe yaşamaktadır. Bu çocuklar genellikle aynı zamanda çevrenin öfkesini çeken ve kötü muameleye maruz kalan çocuklardır. Kendileri de bir bakıma şamar oğlanına dönerler. İşlemedikleri suçlar onların üzerine kalır, daha büyük çocuklardan dayak yerler vb. Bu kısır döngüden kendilerini bir türlü kurtaramazlar. Evde eşini döven erkeklerin çoğu, sanılanın aksine dışarıda çok uyumlu, anlayışlı görünür. Bu görünüme biraz daha yakından bakıldığında, öfkelerini, hatta istek ve gereksinimlerini uygun şekilde dile getiremedikleri, çoğu kez dışarıda haklarını savunamadıkları görülür. Bu bireyler, evde saldırgan bir tutum sergiledikleri halde, dışarıda yineleyici biçimde, kendi yaşamını istediği gibi yönetemeyen edilgin kurbanlar durumuna düşerler.

Read more
2 Nisan 2012 Pazartesi
no image

Çocuk eğitimi bütün toplumları meşgul etmiştir.Geleceğin inşası ve milletlerin devamı büyük ölçüde iyi yetişmiş nesillerle mümkündür.Türk toplumu bu yüzden çocuğu “hayatın tadı”, “huzur kaynağı” olarak görmüştür.


Bireyin gelişiminde iki temel faktör önemli derecede rol oynar. Bunlardan birisi kalıtım diğeri ise çevredir.Bireyin genler yoluyla anne ve babasından getirdiği özellikler şeklinde açıklayabileceğimiz kalıtım; daha ziyade biyolojik ve fizyolojik özellikleri içerir ve gelişimin kapasitesi ile sınırlarını belirler. Çevre ise kişinin kalıtımla getirdiği bu özelliklerin gelişimine etki eden dış faktörlerdir.Bu dış faktörlerin en başında aile gelmektedir. Aile toplumun en küçük ve en önemli birimidir.Sağlam aile yapısı toplumun da sağlıklı ve sağlam olması neticesini doğurur.Çünkü aile çocuklara bilginin,örf,adet, sevgi ve inancın örnek olma şeklinde öğretildiği önemli bir okuldur. Bu gerçeği bilen bütün milletler ve inanç sistemleri aile yapısının korunmasına dikkat etmişlerdir.Yapılan araştırmalar sağlam bir aile terbiyesi alan çocukların hem kendileri ile hem de toplumla barışık olduklarını, yaptıkları işlerde de başarılı olduklarını göstermiştir.


Günümüzde ailelerin çocuklar üzerindeki kontrol ve etkisi iletişim imkânlarının artması, ailedeki sınırların ortadan kalkması ve medyanın da katkısı ile iyice zayıflamış durumdadır. Gitgide küçülen ve mekanikleşen aile yapısındaki değişimi de göz önüne aldığımızda kaygılarımız iyice artmaktadır.Eskiden iyi aile, çocuğunu iyi büyüten aile olarak algılanırken, şimdilerde iyi aile buna ilave olarak iyi yetiştiren ve iyi denetleyen aile olmak durumundadır. Aile ve çocuk eğitimi ile ilgili bilgi karmaşası ve seli ailelerin zihnini daha da bulandırmaktadır.


Aile Eğitiminde Karşılaşılan Temel Sorunlar


Çocuk eğitiminde belki de en büyük ihmalimiz ilk yılların önemsiz kabul edilmesidir. Bu yıllarda çocuk, sadece sevilecek, beslenilip, büyütülecek bir varlık olarak algılanmaktadır. Hâlbuki bilimsel araştırmalar ilk altı yıllık dönemi “hayati dönem” olarak kabul etmektedir. Bu dönemde çocuklar sadece biyolojik olarak değil, ruhi olarak ta çok hızlı gelişmektedirler. Çocuğun bu dönemde en temel özellikleri ve yetenekleri şekillenmektedir. Zekâsı, algılaması, kişiliği, sosyal davranışları gelişiyor,ileriki yıllarda karakterini oluşturacak derecede etkili oluyor.


Yürümeyi, ağlamayı, gülmeyi, konuşmayı, korkmayı, üzülmeyi, sevinmeyi bu dönemde öğreniyor ve beyin gelişiminin büyük bölümünü yedi yaşından önce tamamlamış oluyor. Bu nedenle erken yaşlardaki eğitim, deneyimler ve uyarıcılar beyin gelişimini etkiliyor. Çocuğun fiziksel, sosyal ve zihinsel talepleri ne kadar doğru ve kaliteli karşılanırsa gelişimi de o kadar sağlıklı olabilmektedir.


Aslında bütün çocuklar bazı potansiyellere sahip olarak doğmaktadırlar. Bu potansiyeli öncelikle keşfetmek, yönlendirmek ve geliştirmek aileye düşen en önemli görevlerden biridir.Okula başlayıncaya kadar geçen süre zarfında sağlıklı bir etkileşimin çocuğun davranışlarında belirleyici olduğunu ve bunun etkilerinin bütün yaşam boyunca görülebileceğini gelişim psikolojisi ortaya koymuştur.


Bu temeli doğru atabilirsek okul üzerine bir şeyler bina edebilir ve çocuğun sağlıklı gelişimine katkı yapabilir. Arkadaşları ile birlikte olmasını sağlamak, kendini ifade edebileceği ortamları aile içinde oluşturmak, ona değer verip dinlemek, dengeli beslenmesine ve sağlığına dikkat etmek, duygularına cevap vererek dikkate almak, sıcak ve yakın ilgi göstermek bu davranışlardan sadece birkaçıdır. Çocuğun ayrı bir birey ve kişilik olduğu asla unutulmamalıdır. Fiziki ihtiyaçlarının yanında sosyal ve duygusal ihtiyaçları da dikkate alınmalı, ikisinin birbirini etkileyeceği unutulmamalıdır.


Çocuklarımız için yararı kadar zararı da olabilen internetin beyni fazla çalıştırdığı veya bazı yetenekleri körelttiği iddiaları hala tartışılmaktadır.Ancak internette maruz kalınan bilgi bombardımanı yararlı olanı seçmeyi hayli zorlaştırmaktadır.Anlayarak okumanın yerini hızlıca göz atma almakta bu da dikkat eksikliğinden tutunda başka birçok probleme neden olmaktadır.


İnternetin eğitimdeki artan etkisi ile artık neyi ne kadar bildiğimizden ziyade, bilgiye en hızlı nasıl ulaşırız anlayışı ağırlık kazanıyor. Şimdiden Güney Kore gibi bazı ülkeler, çocukları internetin menfi etkilerinden korumak için çaba harcıyor ve “İnternet Kurtarma Kampları” düzenliyor.


Mart 2009 da Almanya’da eski okulunu basarak 16 kişiyi öldüren 17 yaşındaki Tim Kretschmer,aslında sanal oyunların kurbanı oldu. Katliamdan bir gece önce sabaha kadar Counter Strike ve Cry Far 2 oyununu oynamıştı. Uzmanlar “Herkesi öldür ve geri dön” şeklinde lanse edilen bu tür oyunların çocukları adeta bir şiddet ve ölüm makinesi haline getirdiğini belirtiyorlar. Aileler genellikle kendi çocuklarının asla bu dereceye ulaşmayacaklarını, onların uslu, çalışkan olduğunu düşünerek uyarıları üzerine almazlar. Ancak, yukarıda bahsi geçen Tim Kretschmer’in ailesi de çocukları için aynı şeyi düşünüyorlardı.


Bu tür sanal oyunlar ciddi bir psikolojik alt yapı ile hazırlanıyor. Çocuk olsun, yetişkin olsun böyle bir oyunu oynamaya başlayan birisi kısa sürede bağımlı hale geliyor. Oyunun bağımlısı olan kişi eline silah alıp katliam yapmıyorsa da, böyle bir potansiyele sahip oluyor, anne-babaya isyan,arkadaşları tehdit ve kavga başlıyor. Şiddet içeren film,oyun ve dizilerin seyredilmesi,gözlemsel öğrenme, kontrolün kaybolması ve duyarsızlaşma gibi davranış ve özelliklerin ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Kendilerine saldırgan davranışlar içeren hırsız polis filmi ile aynı süreli spor filmi seyrettirilen iki çocuk grubu daha sonra aynı odada serbest bırakılmışlardır. Oyun esnasında gözlenen çocuklardan hırsız-polis filmini seyredenlerin diğer gruba göre daha saldırgan oldukları belirlenmiştir.


Belki yasaklara ve aile içi çatışmaya gerek kalmadan bilinçli olmak ve gerekli tedbirleri almak daha akıllıca bir davranış olacaktır. Sürekli bilgisayar oyunu oynama ve televizyon seyretmenin çocukları obez yaptığı, düzenli yemekten ziyade atıştırma tarzı beslenmeye yol açarak sindirim sistemi rahatsızlıklarına, tüketici olmaya ve cinsel problemlere yol açtığı da belirlenmiştir.


İnternet üzerinden oynanan ve piyasada satılan bu tür oyunlar, ilgili kurum ve ailelerce denetlenmeli, gerekli uyarılar yapılmalıdır.


Çocuklar üzerinde etkili araçlardan biri de televizyondur. Özellikle aile dizilerinin çocuklarla birlikte seyredilmesi, dini içerikli dizilerin hiçbir tedbir alınmadan izlenmesi zararlı olabilmektedir. Yapılan araştırmalara göre halkımızın büyük çoğunluğu günde iki saatten fazla vaktini televizyon karşısında geçirmekte, bu süre altı saate kadar çıkabilmektedir.


Günde üç saat televizyon seyreden bir kişi yıllık 45 gününü, 75 yıllık ömründe ise 9 yılını televizyon karşısında geçirmiş olmaktadır.


Gündelik yaşamın ayrılmaz bir parçası haline gelen televizyon, faydalarının yanında olumsuzluklara da yol açabilmektedir. Yaşanan aile huzursuzluklarının sebeplerinden biri olarak televizyondaki dizi ve filmler gösterilmektedir. Küçük çocuklarla birlikte bu dizilerin ve filmlerin seyredilmesi onların zihninde bu programlarda sergilenen her davranışı meşrulaştırmaktadır.


Bu günlerde çok izlenen bir dizinin başrol oyuncusu Sakarya Üniversitesi öğrencilerine yönelik yaptığı bir programda: “Ben bile oynadığım karaktere lanet ediyorum ve kesinlikle çocuklarıma bu diziyi izlettirmiyorum, siz de izlettirmeyin. Onların izleyebileceği daha önemli şeyler var onları izlesinler” sözleriyle böyle yapımların çocuklar için ne kadar zararlı olabileceğini ifade etmektedir.


Son dönemlerde muhatap kitlenin özellikleri ve hassasiyeti dikkate alınmadan yayınlanan ve daha çok ahiret, ölüm, yeniden dirilme, yapılan hataların cezasının daha bu dünyada iken çekilmesi gibi temaları işleyen dizilerin, çocuğun manevi dünyasında telafisi mümkün olmayan zedelenmelere yol açtığını, okumayı ve düşünmeyi engellediğini, kültürel yabancılaşmaya, dilin yozlaşmasına, kimliğin yitirilmesine, çocukluğun ve masumiyetin yok oluşuna neden olduğunu unutmamalıyız.


İngiltere’de yapılan bir araştırma, internet ve televizyon başında vakit geçirerek sokağa çıkıp arkadaşları ile oyunlar oynamayan çocukların fiziken daha zayıf ve dayanıksız olduklarını ortaya koymuştur. Dr.Sandercock ve ekibi tarafından yapılan ve Acta Paediatrica dergisinde yayınlanan araştırmada; zamanının büyük bölümünü internet ve televizyon başında geçiren çocukların, arkadaşları ile dışarıda oyun oynayan yaşıtlarına göre önemli ölçüde güç kaybına uğradıkları, çok basit fiziksel aktivitelerde dahi (şınav, mekik, tutuş gücü, barfiks vb.) başarısız oldukları görülmüştür.


Belki çocuklar için hazırlanan ya da onların çok seyrettiği film, çizgi film, dizi ve oyunların içinde gerekli mesajlar verilebilir. Bunun için uzmanların çalışması, kurumların işbirliği yapması gerekiyor.


Üzerinde durulması gereken ama genellikle üstünü örterek çözdüğümüzü zannettiğimiz diğer bir konu da çocukların cinsel eğitimidir. Cinselliği geçiştirerek, farklı isimler vererek ya da hayali bilgilerle açıklamak suretiyle öğretmeye çalışmamız çocuğumuza zararlı olabilir. Cinsel konuları onlarla açıkça, doğru kavramlarla ve ciddi olarak konuşmalıyız. Çünkü bu konularda çocuklarımızın tek bilgi kaynağı biz değiliz.


Onlar her gün cinsel içerikli dizileri, filmleri, reklâm ve klipleri zaten izliyorlar. Başka kaynaklardan yanlış öğreneceklerine ebeveynlerden doğrusunu ve sağlıklı olanını öğrenmeleri daha mantıklıdır. Bu konuların özel olduğunu ve çok sık gündeme gelmemesi gerektiğini de çocuğumuza hatırlatabiliriz.


Onun cinsellikle ilgili sorularını sabırla dinlemeli ve açık, kısa cevaplar vermeliyiz. Ayıp, yasak,günah şeklinde vereceğimiz cevaplar konuyu çocuklar için daha çekici hatta tabu haline getirebilir.Mahremiyeti, başkalarının mekânlarına izinle girilmesi gerektiğini, tuvalet kültürünü yerinde ve zamanında öğretmeliyiz. Nerede ve nasıl giyinilmesi gerektiğini, ergenlik dönemini ve bu dönemdeki fiziksel değişiklikleri, bedeninin sadece kendine ait olduğunu ve yabancının dokunmaması gerektiğini anlatmalıyız. Onlara, herhangi bir problemle karşılaştıklarında bize rahatlıkla bunu söyleyebileceklerine dair güven vermeliyiz. Bütün bunlar elbette sadece sözle başarılamaz. Ebeveynlerin davranışları çok önem arz etmektedir. Üç yaşından sonra çocukları ayrı banyo yaptırmak, onları yıkarken giyinik olmak bunlardan sadece bazılarıdır.


Çocuklarımızla paylaşmamız gereken konulardan birisi de ölüm olayıdır. Onlar günlük hayatlarında ölüm olayına şu veya bu şekilde şahit olmaktadırlar. Civcivlerin, evde beslediğimiz kuş,kedi,köpeklerin ölümünü; iki yaşından itibaren yakınlarından veya komşularından birinin ölümünü gözlemlemekte ve kendilerine göre anlamlandırmaktadırlar. Çok iyi gözlemci olan çocukların öncelikle ölümü nasıl anlayıp, değerlendirdiklerini tespitle işe başlanmalı ve açık,sade,basit bir dil ile konu anlatılmalıdır. Merak ettikleri ve sordukları sorular sabırla dinlenmeli,anladıklarından emin olmadan konu kapatılmamalıdır.


Çocuklarla ölüm hakkında konuşan yetişkinin öncelikle kendisinin bu konudaki görüşleri net, iç dünyası aydınlık olmalıdır. Kafasında ölüm konusunda şüpheleri olan, ölümden korkan kişilerin bu konuda çocuklara telkinde bulunmaları yarar yerine zarar getirecektir.


Çocuklarla ölüm konusundaki iletişimimizin rahat, kesin, basit,savunucu olmayan, şaşkınlık içermeyen açıklamalara dayanması gerekmektedir.


Rastgele ve uygunsuz zamanlarda değil, çocuğun bu konuda hazır ve duyarlı olduğu vakitler gözetilmeli, açıklamalarımız dürüstçe olmalı, geçiştirme, aslı olmayan bilgilere sığınma gibi yöntemlere başvurulmamalıdır. Ölümü açıklarken uykunun örnek verilmesi de sakıncalıdır. Bu durumda çocuk uyku problemi yaşayabilecektir. İnanç ve kültürümüzdeki, ölümün bir yok oluş, bir son olmadığı, iyi insanların cennetle mükâfatlandırılacakları ve orada mutlu olacakları şeklindeki bakış açısının samimi biçimde çocuklara aktarılmasının çocuklardaki ölüm endişesini ve korkusunu yenmede etkili olduğu belirlenmiştir.


Ailelere Öneriler


Eğer çocuğumuz bu tür problemler yaşıyorsa ve bunları biz çözemiyorsak mutlaka uzman desteği alınmalıdır ve bu durum asla bir gurur meselesi yapılmamalıdır. Çocuklar, zararlı alışkanlıklarından kurtulmaları için en önemli alternatif olabilecek spor’a yönlendirilmelidir. Son zamanlarda spora yönelen çocukların nasıl kazanıldığını, kötü alışkanlıkları bıraktıklarını ve teröre bulaşmadıklarını basından öğreniyoruz.


Ebeveynler öncelikle çocukların yaşama hangi bakış açısıyla baktıklarını, dünyayı nasıl anlamlandırdıklarını anlamaya çalışmalıdırlar. Bilim adamlarının “duygusal rehberlik” diye tanımladıkları sevgi, empati ve dinlemenin yanında; problem çözme becerisini de kazandırabileceğimiz bir iletişimi çocuklarımızla kurmamız gerekmektedir. Empatinin olabilmesi içinde fiziksel yakınlık ve iyi bir diyalog şarttır. Çocuğu kucağa almak, elinden tutmak, başını okşamak, konuşurken diz çökerek onun boyu hizasına inmek gibi davranışları bu neviden yakınlıklar olarak sayabiliriz. Çocukla kurulacak sağlıklı bir ilişki için onun gelişim evrelerinin özelliklerini de iyi bilmek gerekir. Yetişkinler için anormal sayılabilecek bir davranışın çocuklar için normal, hatta onların gelişim dönemi özelliğinin bir sonucu olduğunu unutmamalıyız. Kuracağımız iletişimde “sen” mesajı yerine “ben” mesajının daha etkili olduğunu bilmeliyiz.


Sağlıklı bir iletişimi engelleyen emir verme, otoriter tavırlar, yönlendirme, öğüt verme, ahlak dersi verme, nutuk çekme, yargılama, suçlama, alay etme, sorgulama, avutma gibi davranışlardan kaçınmalıyız. Aksi halde çocuk-larımız kendilerini değersiz hissedebilir, savunmaya yönelebilirler.


Başkaları ile kıyaslamadan, özgürlük tanıyarak, yaşına uygun sorumluluk ve fırsatlar tanımalıyız.Sevgi ile eleştirmeden, yüreklendirerek, överek ve sabırla hareket etmeliyiz. Sorularına açık ve seviyesine uygun cevaplar vermeliyiz.


Okulda başarılı olabilmesi ve bilginin içselleşmesi için düşünme, okuma ve kendi kendine iş yapabilme yeteneklerinin geliştirilmesi gerekiyor. Düşünme kendine güveni,okuma doğru düşünmeyi, kendi kendine iş yapabilme ise çocuğun kendi yeteneklerini keşfedip,geliştirmesine imkân tanıyor. Ayrıca ailelerin çocuklarla birlikte yemek yemeleri, bayram kutlamaları, birlikte oyun oynamaları, hikâye anlatmaları, tüketimde kanaatkâr davranmaları, inanca yönlendirmeleri de çok etkili ve önemlidir.


Ataerkil ya da büyük ailede çocukların daha iyi eğitildiğini söylemek mümkündür. Özellikle karşılıklı sevgi ve saygının uygulanarak yaşatılması, büyüklerin çocuklara olan şefkatli,nasihatli davranışları,hayat tecrübesinin aktarılması çocuklar için önem arz etmektedir.Yaşlıların karşılaştıkları zorlukları gören çocukların daha merhametli, olgun, sosyal ve başarılı, torunları ile büyüyen yaşlıların da mutlu oldukları belirlenmiştir.


ABD de ve batıda çocukların beklenen eğitimi alamamaları ve istendik davranışları sergileyememeleri nedeniyle binlerce ailenin çocuklarını aile ortamında yetiştirmek için çözüm aradıkları bilinmektedir.


Çocuklarımızla ilgili olumsuz olaylarla karşılaşabilmemiz her za-man mümkündür. Ama bunları en az zararla atlatabileceğimiz imkânla-rımız da mevcuttur. Çocuklarımızın dokunulma, güven, düzen, sosyalleşme, uyarılma ve kendini değerli görme gibi temel gereksinmelerini dikkate alarak başarabileceğimiz çok şey vardır.


Çocuklarla ilgili bütün olaylara tıbbi ya da psikolojik vaka olarak bakmak doğru değildir. Aşırı özgürlük anlayışı ile onları yalnızlığa itmek ve asosyal hale getirmekte doğru değildir. Doğulu bir kültür ve gelenek içinde batılı gençler yetiştirme saplantısı çocuklarımızı çok erken büyütecek onları ticari çıkar objesi haline getirebilecektir. Kültürel mirasımızı göz ardı etmeden, sevgiyi ön plana çıkaran, hoşgörülü, destekleyici ve sınırları belli bir yaklaşımla çocuklarla daha sağlıklı bir iletişim kurmak, vermek istediğimiz bilgileri kalıcı hale getirmek ve davranışa dönüştürmek mümkün olabilmektedir.


Genellikle somut düşünen çocuklar için, yetişkinler olarak somut iyi örnekler ortaya koymak önemlidir. Aile içi problemler ve bunların çocukların yanında çözülmeye çalışılması, eşler arasında çocuklarla ilgili görüş birliği olmaması, karşılıklı suçlamalar, çocukların yanında tartışmak,dedikodu yapmak çocuklar üzerinde çok olumsuz etkiler yapabilir.Her sözümüzün ve davranışımızın çocuklar tarafından örnek alındığını unutmamalıyız. Hiç ummadığımız ve önemsemediğimiz bir sözümüz,davranışımız bir çocuğu olumlu ya da olumsuz etkileyebilir, o çocuk arkadaşlarını ve kardeşlerini,onlar kendi arkadaşlarını, ailelerini, mahalleyi, köyü, şehri, hatta ülkeyi etkileyebilirler. Bütün mesele çocuklarımız için sorumluluk alabilmek ve elimizi taşın altına koyabilmektir. Suçlu aramak ve her şeyi okuldan, çevreden beklemek kolaycılık ve fazla iyimserlik olacağı gibi bizleri sorumluluktan da kurtarmayacaktır.


Kaynak:Önder,Mustafa C.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi 2011, Cilt: XV, Sayı: 1 Sayfa: 377-386

Read more