Sanatın Çıplaklıkla Buluşması
Çıplaklık yüzyıllardır bir çok alanda sanatsal olarak kullanılmıştır.Bu kullanıma bir yenisi de aşağıda gördüğünüz bu muhteşem resimlerle eklenmiştir.
a
Sadece Kızlar İçin...
Çıplaklık yüzyıllardır bir çok alanda sanatsal olarak kullanılmıştır.Bu kullanıma bir yenisi de aşağıda gördüğünüz bu muhteşem resimlerle eklenmiştir.
Kızınızı, babasıyla ya da başka erkeklerle yaşadığınız ilişkiler konusunda sırdaşınız olarak seçmeyin.
Hiç bir an durup kendinizi kızınıza bir örnek olarak düşündünüz mü? Küçük kızlar annelerinden kadın olmak konusunda birçok şey öğrenirler.Kızınızın kendi hakkındaki düşünceleri, gelecek konusundaki fikirleri ve karşı cinsle olan ilişkileri konusunda ne söylediğinizin değil nasıl davrandığınızın güçlü bir etkisi olacaktır.Bu da eşinizle olan ilişkinizle bağlantılıdır.
Aynı zamanda işiniz, anneliğiniz ve hatta ev işleri konusundaki seçimleriniz de kızınızı etkileyecektir.Kızların nasıl davranacağı,hangi oyuncaklarla oynayacağı ve gelecekle ilgili amaçlarının ne olacağı konusunda farklı ailelerin farklı fikirleri vardır.Ancak toplumumuzda kadınların hayatları köklü değişikliklere uğramıştır.Örneğin kızlarımızın çoğunluğu kendilerine bakabilecek ve aile gelirine katkıda bulunabilecek güçtedir.Öyleyse bu önemli alanda biraz ciddi düşünmek gerekiyor.
Bir kız kendine model aldığı kişiyi seçecek olduğunda öğretmenini, alanlarında çok etkili ya da fiziksel açıdan gözlerine hoş hitap eden bireyleri düşünebilir.Ancak bu üç özelliği de mükemmel biçimde taşıyan kişiyi seçmenin daha akıllıca olacağını görecektir. Annesini ve dünya üzerinde de hiç kimse veya hiçbir güç bu odak noktasından gözlerini başka bir örneğe yönelmek üzere ayıramaz.
Araştırmalara göre aktif hayatlarını sürdüren anneler kızları üzerinde en büyük etkiyi yaratanlar.
Kadınların %80 gibi yüksek bir oranı çocuklarının okul öncesi döneminde ev kadınıyken bu oran lise yıllarında üçte bire düşüyor. Birçok anne okul hayatına ya da kariyerine geri dönüyor.
Kız evlatlar annelerinin başarılarıyla sınırlanmazlar.
Çoğu kadın annesinden daha ileriye gidebilmiştir. Üçte biri master yapmış kız evlatlardan oluşurken üçte biri doktora yapmış, geriye kalanlar da en azından yüksek okul mezunu olmuşlardır.
Tüm bunlar bir anne için ne anlama geliyor? Okusanız da, hobilerinizle uğraşsanız da,kariyer sahibi olsanız da ne kadar aktif olursanız kızınız için o kadar iyi bir örnek olursunuz.
Birçok kadın ailelerinde acılı boşanmalar gördüklerinden erkeklere karşı güvensizlik duygusu geliştirmiştir.Kızınızı, babasıyla ya da başka erkeklerle yaşadığınız ilişkiler konusunda sırdaşınız olarak seçmeyin; aksi halde onun gelecekteki ilişkilerinde güvensiz olmasına neden olabilirsiniz.
Bugün gizli gizli sizin ayakkabılarınızı giyip kapının önüne oynamaya çıkan minik kızınız yarın yine sizi örnek alarak kendine bir kariyer ve aşk hayatı oluşturacaktır bunu unutmayın ve ona en doğru örnek siz olun.
Çocuk ve Ergen Psikiyatrisine başvuran anne babaların öğrenmek istedikleri konulardan biri,çocukların ruhsal gelişimi ile ilgili nasıl daha etkili olabilecekleridir.Çocuklarının yetiştirilmesinde neler yapabilecekleri, kendilerini nasıl yetiştirebileceklerini sormaktadırlar.
Her anne baba;
Bu bir sonuçtur.Bu sonuca rastlantı ile değil, anne babaların belirli davranışları ile ulaşılmaktadır.Başka bir deyişle çocuklar içinde yaşadıkları iletişim ortamında (aile) biçimlenmektedir.
Bu konu açısından ele alındığında tüm anne babalar iyi niyetlidir. Ancak istenen sonuca ulaşabilmek için iyi niyet yetmemektedir.O sonuca giden yolu bulmak ve temel taşlarını bilmek gerekmektedir.Bu ise etkili bir iletişimle olmaktadır.
Bu konuda anne baba tutumlarına baktığımızda anne babaların binlerce yıldır enerjilerini çocuklarının yanlışlarını, o yanlışı yaptıkları anda düzeltmeye, onları değiştirmeye harcadıklarını görmektedir. Neden binlerce yıldır bu böyle sürüp gitmektedir? Çünkü başka bir yol bilinmemektedir.Anne babalığımızı, kendi anne babamızın anne babalığından farkında olmadan edindiğimiz bir bakış açısı ile yapıyoruz.
Bu öğrenilmiş belirli bakış açısı, gözümüze taktığımız psikolojik bir gözlüktür. Olayları onun aracılığıyla algılar, yorumlar ve davranırız. Akvaryumdaki balıkların, davranışlarını sınırlayan cam olduğunun farkında olmamaları gibi, biz de davranışlarımızı yönlendirenin bu sabit bakış açımız olduğunun farkında değiliz.
Her çocuk birbirine zıt iki gereksinimle doğar.İlki diğerlerinden ayrı bir birey olma ve güçlü olma,ikincisi ise ait olmadır. Çocuk küçükken onun gözünde anne babasının çok büyük bir psikolojik boyutu vardır.Çocuk büyüdükçe ve beceriler kazandıkça, kendi psikolojik boyutunu büyültmeye başlar.
Bilinçli anne baba bunun farkındadır ve çocuğun artılarını kabul edip kendini geri çeker.Çocuk birey olduğunu bağımsız davranışlarıyla gösterir. Bir, üç, altı ve on altı yaşlar bağımsız davranışların öne çıktığı “ben” denilen yaşlardır. Çocuğun “ben” dediği yaşlarda anne baba “biz”e model olabilse,çocuk da olgunlaşıp “biz”e ulaşabilir.
Bu hepimizin istediği çocuk tipidir.Ancak çok az insan “biz” bilincine ulaşabilmektedir.Peki Neden?
Kişiliğimizin üç benlik durumu vardır;
Anne baba benlik durumunda kurallar vardır ve koruyucu ya da eleştirici anne babayı yansıtır.Yetişkin benlik durumunda gerçekler vardır.Çocuk benlik durumu ise duyguların ağır bastığı bir benlik durumudur, doğal çocuk ve asi ya da uyarlanmış çocuk bulunur.
Bir insan başka biriyle konuşurken kendi benlik durumlarının birinden, karşısındakinin benlik durumlarından birine doğru konuşur. Burada beklediğimiz ya da öğrenilmesini istediğimiz iletişimdeki iki kişinin yetişkin benlik durumlarını kullanmalarıdır.İnsanların iletişiminde etkili olan o sabit bakış açısında değişiklik yapılmadan davranışta yapılan değişiklikler yüzeysel ve kısa süreli olmaktadır.
Anne babaların hangi bilinçte olduğu çocukları ile çatışma durumlarında kendini açığa vurmaktadır.Bir çatışma durumunda kişiler çatışma çözme yöntemlerini kullanmaktadırlar.
Bunlardan ilk ikisi: kazan-kaybet yöntemi ve baskıcı yöntemdir.Kazan kaybet yönteminde büyükler,çocukla aralarında bir çatışma çıkınca ya da onda bir davranışı değiştirmek, ona bir davranışı kazandırmak için ödül ve cezaya başvururlar.
Baskıcı yöntemde ise anne babalar güç kullanarak çatışmayı kazanır, çocuklar kaybederler ve mutsuz olurlar.Bu iki yöntemde de çatışma çözümünde çocuğun katkısı yoktur.Bu nedenle çocukta sorumluluk duygusu ve iç denetim gelişmez. Bağımlı ve isyankâr olur.Büyüğün gücü çocukta ilişkiyi iyice bozan baş etme yöntemlerini oluşturur.Duygular olumsuzdur.
Sürekli izleme gerektirir.Diğer bir yöntem ise ödün veren yöntemidir. Bu yöntemde büyükler, çocuklarla aralarında bir çatışma çıkınca olay büyümesin diye çocuğun davranışını görmezden gelir ya da çocuğun dayatmasına direnemez ve onun dediğini kabul edip kaybederler. Çocuk anne babaya karşı sürekli bir güç kullanır.
Bu ilişkide anne baba mutsuzdur.Her istediğini elde eden çocukta iç denetim ve sorumluluk duygusu gelişmez.Anlayışsızlık, bencillik, iş birliği eksikliği kişilik özellikleri olur. Sürekli kaybeden büyükte çocuğa karşı olumsuz duygular oluşur ve güç kullanarak baş etme yöntemleri geliştirir.
Son olarak demokratik yöntemde ise karşılıklı olarak eşit bir ilişki vardır. Burada büyükler ve çocuklar arasında bir çatışma çıkınca her iki taraf birbirinin haklarına, gereksinimlerine saygı duyar ve her iki tarafa da uygun gelebilecek bir çözüme birlikte karar verip uygularlar. Hiç kimse kaybetmeyip herkes kazanır ve mutlu olur. Çocuğa saygı duyulduğu ve düşüncesi alındığı için iç denetim ve sorumluluk duygusu gelişir.Kendine ve büyüklerine güven ve saygı duyar.Düşünme yeteneği gelişir.Güç kullanımı yok olur. Kimse kaybetmediği için nefretin yerini sevgi alır. Bu yöntem, demokrasinin bir yaşam felsefesi olarak yerleşmesini sağlar.Çok az izleme gerektirir.Böyle bir etkileşimi gerçekleştiren anne babaların çocuğu ruh sağlığı yerinde, atılgan bir birey olur.
Bu yazımda daha çok anne babaların çocuk yetiştirmede geliştirmeyi amaçladıkları, ancak geçmişte kendi anne babalarından öğrendikleri belirli bir bakış açısı ile kıramadıkları tutumlarını fark etmelerine yönelik genel bilgiler sundum.Bundan bir sonraki adım ise iletişim becerilerinin artırılmasıdır.
İletişimde anne babanın da “biz” bilincini geliştirmesini bekliyorduk. Bunu oluşturmak ancak iletişimde anne babanın da “biz” bilincinde olması ile gerçekleşebilecektir.Çocuklarımıza “biz bilincinde” olduğumuzu “etkili iletişim” becerilerini kullanarak gösterebiliriz.
Biz bilincinin göstergesi: Duyguları tanımak, çocuğu değiştirmeye çalışmadan olduğu gibi kabul etmek, sorun olduğunda sorunun kimde olduğunu saptamak, sağlıklı bir iletişime nelerin engel olduğunu bilmek ve iletişimi bozan engelleri kullanmamaktır.
Bunun için de anne babalar dinleme biçimlerinin çocuğun kişiliğini doğrudan etkilediğini bilmeli ve etkin bir dinleme kullanmalıdır.“Sen dili”nin çocuğun kişiliğini nasıl yıprattığını bilmeli ve kullanmamalıdır.“Ben dili”nin ise çocuğun kişiliğini nasıl yapılandırdığını bilmeli ve etkileşimde kullanmalıdır. Anne baba kendi değerlerini bilmeli ve onların aile yaşamını nasıl etkilediğinin farkına varmalıdır. Gereksinim çatışmaları ile değer çatışmalarını ayırt edebilmelidirler.Son olarak da anne babalar çocuklarına karşı güç kullanmanın zararlarını bilmelidirler.
İletişim konusunda önemli eserleri olan yazar DoğanCüceloğlu, iletişimi “Bir canın başka bir cana dokunmasıdır.” şeklinde tanımlamıştır. Bu da ancak duyguların anlaşılması ve kabul edilmesiyle gerçekleşebilir. Çocuğu yetenekleri, düşünceleri ve duygularıyla olduğu gibi kabul etmek, ona kendini geliştirebileceği bir alan yaratacaktır. Toprak nasıl ki tohumun gelişip serpilmesi için gerekli besini sağlıyorsa, anne babanın kabulü de çocuğun genleriyle getirdiği tüm potansiyelini kullanıp olabileceği en iyiyi olmasına olanak veren ortamı sağlar.
Doç.Dr. Selahattin ŞENOL Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Psikiyatrisi Anabilim Dalı
Anne Adayları Aşırı Sıcaklarda Şu tavsiyelere Kulak Vermeliler?
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Bahar Çağlar, yaz aylarında artan sıcaklıklardan korunmak ve hamile anne adaylarına tavsiyelerde bulundu. Yaz aylarında sıcaklıklar arttıkça özellikle hamileler ısıdan daha çok etkileniyor. Gebelik haftaları ilerledikçe kilo, vücut ısısı ve ödem artıyor. Akciğer kapasitesi azalıyor ve gebeler için sıcaktan korunmak daha da önemli oluyor.
Mümkünse öğlen vakitleri sabah (11:00’dan sonra ve akşam üstü 16:00’dan önce) güneşten korunmalıdırlar. Yüksek faktörlü, kendi cilt tiplerine uygun koruyucu kremler şapkalardan destek alabilirler. Vücudun sıvı ihtiyacı artacağından günde en az 10 bardak (2-2.5 lt) su tüketmeleri önerilir. Çok sıcak günlerde veya egzersiz yaparken bu ihtiyaç 15 bardağa (3 lt) kadar çıkmaktadır. Böylece gebeliğin ilk aylarında sık karşılaşılan hipotansiyon önlenmiş olur.
Az yağlı ve tuzlu yiyecekler
Beslenmede bol sıvının yanında az yağlı ve az tuzlu yiyecekler de öneriliyor. Yazın rahatlıkla bulabileceğimiz taze sebze meyve en ideal besinlerdir. Protein desteği için et, süt, yoğurt unutulmamalıdır. Sık sık ve az az yemek gebelikte mide şikayetlerini azaltır.
En ideali yüzme
Anne adayları için en ideal spor yüzmedir. İmkanı olmayanlar için günün erken saatlerinde yapılacak hafif tempolu yürüyüş de yeterli olur. Sık olarak ılık duş almak, iyi kurulanmak gerekmektedir. Şikayet (idrar yanması, vajinal akıntı) oluştuğunda erken doktora başvurmak önemlidir.
Doğuma yakın haftalarda uzun yolculuklar tavsiye edilmiyor. Yapılan araba seyahatlerinde mümkünse arka koltukta uzun oturuş pozisyonunda, bacakları yerden kaldırarak yolculuk edilmesi uygundur, mümkün olmuyorsa seyahat esnasında 2 saatte bir mola vererek ve kısa yürüyüş yaparak bacaklarda oluşabilecek ödemi azaltılabilir. Yolculuk esnasında bacak germe egzersizleri yapılabilir.
Anne adayları temizliğinden emin oldukları havuz ve denize, güneşin dik gelmediği saatlerde rahatlıkla girebilir. Yüzmek ve duş almak gebeliğin son aylarında oluşan gece uykusuzluğuna da iyi gelecektir. Ayrıca hamileler cilt lekelenmelerine yatkındırlar, hamilelikle oluşan ‘kloazma’ adı verilen gebelik maskesi kozmetik bir sorun yaratabilir. Güneş de bu lekeleri arttırır, uzun süren korunmasız güneş banyoları ve solaryum önerilmez.
Teknolojik gelişmelerle birlikte son yıllarda artan bilgisayar ve internet kullanımının bazı kişilerde zamanla bağımlılığa dönüştüğü, bu durumun gençlerde asosyalliğe, evli çiftlerde ise boşanmaya neden olabildiği bildirildi.
Yeşilay Rize temsilcisi Bayram Ali Kavalcı, Yeşilay olarak madde bağımlılığı ve sigaranın yanı sıra televizyon ve internet bağımlılığı ile de mücadelelerini sürdürdüklerini belirtti.
İnternet bağımlılığının diğer madde bağımlılık türleri kadar tehlikeli olduğunu, zararlarının kişinin kendisinden başlayıp çevresine yayıldığını vurgulayan Kavalcı, "Bu durum gençlerde asosyalliğe, evli çiftlerde ise boşanmaya neden olabiliyor. İnternet bağımlılığı, özellikle genç ve orta yaş evlilerde boşanma sebebi olabiliyor" dedi.
Bilim insanlarınca en tehlikeli rahatsızlıklardan kabul edilen teknoloji bağımlılığının son yıllarda daha çok internet aracılığı ile paylaşım sitelerini kullananlar arasında "sanal" bağımlılık olarak ortaya çıktığını dile getiren Kavalcı, "Son yıllarda ’sanal’ bağımlılık nedeniyle boşanma olaylarında önemli artışlar yaşanıyor.
ABD’de 2009 yılı sonlarında hazırlanan her 6 boşanma dilekçesinden birinde ’facebook’ adının geçtiği belirlenmiş. Yeni arkadaşlar, yeni çevre ve eski arkadaşları buluşturan bu tür siteler, evlilikleri tehlikeye sokuyor. Bu siteler, evliliklerdeki sorunların daha da büyümesine neden olabiliyor. Uzmanlar, teknoloji bağımlılığı nedeniyle eşlerin birbirlerine olan sorumluluklarını yerine getirmemeye başladıklarını da belirtiyor" diye konuştu.
"Sanal bağımlılık, madde bağımlılığı kadar tehlikeli"
Türk aile yapısı açısından üzücü ve düşündürücü bir gerçek olan internet bağımlılığının, diğer madde bağımlılık türleri kadar tehlikeli olduğuna dikkat çeken Kavalcı, "Masum bir şekilde başlayan internet kullanımında kötü niyetli, maddi ve haz tatmini taşıyan binlerce tuzağın bulunduğu, bu tuzaklara karşı dikkatli olunması gerektiği unutulmamalıdır. Aksi takdirde sonu hüsran ve pişmanlık ile biten olaylar yaşanması muhtemel olmaktadır" diye konuştu.
Bayram Ali Kavalcı, internet bağımlılığı nedeniyle aynı evi paylaşan bireylerin birbiriyle konuşmaya hatta yan yana gelmeye dahi fırsat bulamayabileceğine işaret ederek, şöyle dedi: "Öyle ki zamanın nasıl geçtiğini fark edemeyen bağımlılar, ekran karşısında sabahlamakta, ailesine ayırması gereken vakti bu şekilde harcayabilmektedir.
Bağımlılar, gündelik iş ve sorumluluklarını bile yerine getiremeyerek hem maddi hem manevi dünyasından ve performansından önemli değerler kaybedebiliyor. Ailevi sorunlar, iş ve başarı veriminin düşmesi, ilerleyen zamanlarda ise gerçek ve sanal dünyanın ayırt edilemeyecek boyutlara varması gibi sebeplerle kişi, kendisini psikolojik sorunların içerisinde bulabiliyor. Bu büyük tehlikenin farkına varmak ve bir tür hastalık olduğunu çok iyi kavramak gerekiyor."
Eş ya da uzman desteği şart
Hızla yayılan internet bağımlılığının kötü etkilerinden kurtulmak için en önemli görevin yine eşlere düştüğünü dile getiren Kavalcı, "Bu bağımlılık türünün de diğer hastalıklar gibi bir hastalık olduğunu bilmeleri, buna göre karşılıklı saygı ve hoşgörü ortamında aradaki bağı kuvvetlendirmeleri gerekiyor" diye konuştu.
Büyüdüğü ve müdahale edilmediği taktirde tehlikeli ve kalıcı sorunlara sebep olabilecek internet bağımlılığını önemsemek gerektiğini vurgulayan Kavalcı,"Atılması gereken ilk adım bir psikiyatri uzmanına başvurmaktır. Psikiyatri uzmanı, kişide internet bağımlılığına etken olan sebepleri ortaya koyup sorunun çözümünde yardımcı olabilir. İleri derecede bir ruhsal sorun varsa ilaç tedavisi de gerekebilir" ifadelerini kullandı.
Öykü 1
Kapı komşum David'in beş ve yedi yaşında iki çocuğu var. Bir gün yedi yaşındaki oğlu Kelly'ye benzinle çalışan çim biçme makiasıyla nasıl çim biçildiğini öğretiyordu. Makinayı çim üzerinde nasıl döndüreceğini öğretirken eşi Jane, David'e bir soru sormak için içeri çağırdı. David içeri girince Kelly makinayı çalıştırdı ve çimlerin ortasındaki çiçek tarhına daldı. Çiçek tarhı bir anda mahvolmuştu.
David döndüğünde gördüğü manzara karşısında çılgına döndü. Bütün komşuların çok beğendiği emekle kendi elleriyle yaptığı çiçek tarhı yoktu artık. David tam sesini yükseltmeye başlamıştı ki Jane dışarıya çıktı ve David'e ''David, çiçek değil, çocuk yetiştirdiğini unutma!'' dedi.
Jane bu sözleriyle bana anababa olarak önceliklerimizin ne olduğunu çok güzel anımsattı.Çocukların kendileri ve benlik saygıları, kırabilecekleri ya da hasar verebilecekleri herhangi bir fiziksel nesneden çok daha önemlidir. Bir futbol topunun kırdığı bir cam, dikkat edilmediği için kırılan bir lamba ya da mutfakta elden kayıp, kırılan bir tabak zaten kırılmıştır. Çiçekler zaten ölmüştür.Verilen bu zararı, bir de ben çocuğumu inciterek, yaşam sevincini öldürerek iki katına çıkartmamalıyım.
Öykü 2
Birkaç hafta önce kendime spor bir ceket aldım ve dükkan sahibi Mark Michaels ile anne babalık üzerine biraz sohbet ettik. Mark bana eşi ve yedi yaşındaki kızlarıyla dışarıya yemeğe çıktıkları bir gece kızının masadaki bardağı devirdiğini anlattı. Masadaki su temizlenip, anne babası üzülmemesini söyledikleri zaman kızı onlara bakmış ve, ''Biliyor musunuz, size diğer anne babalara benzemediğiniz için teşekkür etmek istiyorum. Arkadaşlarımın çoğunun annebabaları böyle bir durumda onlara bağırır ve bir de daha dikkatli olmaları konusunda onlara söylev çekerler. Böyle birşey yapmadığınız için size teşekkür ederim!'' demiş.
Bir seferinde ben arkadaşlarımla yemekteyken, benzer bir olay oldu. Beş yaşındaki oğulları masaya bir bardak süt döktü. Arkadaşlarım çocuklarına bağırmaya başlayınca, ben de bilerek çarptım ve kendi bardağımı devirdim. 48 yaşında olmama rağmen nasıl halâ aynı şeyi yaptığımı anlatmaya başlayınca, çocuğun gözleri parladı ve anne babası gereken mesajı alıp, çocuklarına bağırmaktan vazgeçtiler. Her gün halâ yeni birşeyler öğrendiğimiz unutmak bazen ne kadar da kolay oluyor.
Öykü 3
Geçenlerde Stephen Glenn'den ünlü bir araştırmacı bilimadamı hakkında bir öykü dinledim. Bir bilimadamının tıp konusunda yeni ve çok önemli buluşları olmuştu. Bir gazete muhabiri röportaj yaparken kendisine, ortalama bir insandan nasıl olup da daha farklı ve yaratıcı bir insan olduğunu sormuş. Kendisini diğerlerinden ayıran özellik neymiş?
Bilimadamı bu soruyu ''iki yaşındayken annesinin yaşadığı bir deneyim nedeniyle'' diye yanıtlamış.Bilimadamı buzdolabından süt şişesini çıkartmaya çalışırken, şişe elinden kayıp yere düşmüş ve ortalık süt gölüne dönmüş. Annesi mutfağa geldiğinde, ona bağırmak, söylenmek ya da cezalandırmak yerine, ''Robert, ne kadar güzel bir hata yaptın! Daha önce bu kadar büyük bir süt gölü görmemiştim. Evet, olan olmuş. Şimdi birlikte burayı temizlemeden önce biraz yerdeki sütle oynamak ister misin?'' demiş.
O da eğilip, oynamış yere dökülen sütle. Birkaç dakika sonra annesi, ''Robert, bu tür bir şey yaptığında, bunu senin temizlemen ve herşeyi eski haline getirmen gerektiğini biliyor musun? Bunu nasıl yapmak istersin? Bir sünger mi kullanalım, bir havlu ya da bir bez mi? Hangisini istersin?'' demiş. Robert süngeri seçmiş ve birlikte yere dökülen sütü temizlemişler.
Daha sonra annesi, ''Biliyor musun, burada yaşadığımız olay, senin iki minik elinle bir süt şişesini taşıyamadığın kötü bir deneyimdi. Şimdi arka bahçeye çıkalım ve şişeyi sula doldurup, senin dolu bir şişeyi düşürmeden taşımanı sağlayalım'' demiş. Küçük çocuk şişeyi boğazından iki eliyle tutarsa düşürmeden taşıyabileceğini öğrenmiş. Ne güzel bir ders!
Bu ünlü bilimadamı daha sonra, o anda bir hata yaptığı zaman bundan korkmaması gerektiğini öğrenmiş. Yapılan hataların yeni birşeyler öğrenmek için çok güzel fırsatlar olduğunu anlamış. İşte bilimsel araştırmalardaki deneyler de bu temele dayanır zaten. Bir deney başarısız olsa bile, o deneyden çok değerli bilgiler elde edilir. Bütün anne babalar çocuklarına, annesinin Robert'a davrandığı gibi davransalar çok daha iyi olmaz mı?
Öykü 4
Son öykümüz de aynı tutumu yetişkinler bağlamında anlatıyor. Bu öyküyü birkaç yıl önce bir radyo programında Paul Harvey'den dinlemiştim. Genç bir kadın işten evine dönerken arabasının çamurluğuyla, bir başka arabanın tamponuna vurmuş. Kadıncağız ağlamaya başlamış, çünkü arabası yeniymiş. Bu durumu kocasına nasıl açıklayacakmış? Diğer arabanın sürücüsü anlayışlı davranmış, ama yine de birbirlerine plakalarını ve ruhsat numaralarını vermeleri gerektiğini açıklamış. Genç kadın, belgelerinin bulunduğu zarfı açtığında, zarftan yere bir kağıt düşmüş.Kağıtta eşinin el yazısıyla şu sözler yazılıymış: ''Sevgilim, bir kaza yaptığında, arabayı değil, seni sevdiğimi unutma!''
Şimdi bir kez daha çocuklarımızın, maddesel şeylerden çok daha önemli olduklarını anımsayalım.Bunu aklımızdan çıkarmadığımız zaman, çocuklarımız benlik saygısı kazanır ve yüreklerinde sevgi tomurcukları belirir. Dünyadaki en güzel çiçek tarhlarından daha güzel bir insan olurlar.
Büyük bir bilim adamına, yetişmesindeki en büyük etkenlerin neler olduğunu sormuşlar. Bilim adamı, Annem," demiş. "Annem, okuldan döndüğüm her gün, 'Bugün güzel bir soru sordun mu?' derdi. Beni yetiştiren en önemli etken budur."
Soru sormak zekanın işlerliğidir. Eğer soru sormayı durdurursanız, soru sormaya izin vermezseniz o ortamda zeka işlerlik kazanamaz, kişilik gelişemez. Sorusu olmayan, hep yanıtı olan olan bir kültür geri kalmış kültürdür.
Çocuklar çok soru sorarlar. 3-4 yaşından başlayarak bıktırıncaya kadar soru sorarlar. Dünyayı keşfetmek,olan biteni anlamak canlı algılarının hedefidir. Algılarıyla zenginleşen dikkatleri belleklerini oluşturur, sonra da, "Neden öyle olmus?", "Bu niçin böyle?" diye muhakeme temelini ararlar. Onları yanıtlamazsanız, araştırmazsanız, susturursanız, durdurursanız bir süre sonra kendiliklerinden susarlar,susmanın rahat etmek olduğunu öğrenirler. Siz rahat edersiniz ancak çocuğun zekası da engellenmeyi öğrenir. Soru sormak basit bir zihinsel işlem degildir. Soru sormak;
Eğer bütün bunlara sahip degilseniz, soru soramazsınız,yapacağınız iş de yanıtları dinlemek olur.Bizler neleri merak ederiz, sorarız? Bilgisayarların yeni bulunduğu döneme ilişkin bir anekdot vardı sizinle paylaşayım,
"Bütün milletlerin temsilcileri bilgisayarın karşısına geçmişler, soru soruyorlar. Bilgisayar da kısa ve yoğun bir işlemden sonra soruyu yanıtlıyor. Bizim temsilcimize sıra gelince sorusunu soruyor: "Ne var, ne yok?" Bilgisayardan bir süre işlem yapıldığına ilişkin sesler geliyor ama bir türlü yanıt gelmiyor, sonunda elektrik şalterleri ve dumanlar içinde kalan bilgisayar iflas bayrağını çekiyor."
Gerçekten,ne demektir. "Ne var, ne yok?" Bu aslında bir soru değildir, bir dolgu konuşmadır.Karşılaştığımız zaman birbirimize sorduğumuz soruların çoğu da basma kalıptır ve anlamsızdır.
Ne yapiyorsun? (Anlamsiz bir sorudur, soruyu soran karşısındakinin ne yaptığını çok iyi bilmektedir zaten).
Nasil gidiyor? (bu sorunun da belirgin bir hedefi yoktur, öyle laf olsun diye sorulmustur karşısındaki de belirsiz bir el işareti yaparak "ne olsun" gibi, "idare eder" gibi dogru yanıtlar verir.
İşler ne alemde? (Bu soruyla da hangi işlerin kastedildiği belli değildir, öyle sorulmuştur. Yanıt da aynı yüzeysellikte olur).
Sorduğumuz sorular genel olarak kişiseldir ya da kişilerin özel hayatlarına duyulan merakın ürünüdür. Birisiyle karşılaşıldığı zaman sorulan;
Bu sorularla karşısındakinin güvenilir olup olmadığı araştırılır. Çevreyle ilgili sorular da kişilerin ne yapıp yapmadığı, ne alıp almadığı, nerelere sahip olduğu türünden dedikodu sınıfına giren merak sorularıdır.Çocuklara sorulan sorular da sığlığın ve çocuklara değer vermemenin göstergesi değil midir?
Bu soru tipleri gerçekte "soran bir ilgi"yi göstermez. Bilimle, kültürle, sanatla ilgili merak soruları ancak bu konularla gerçekten ilgili olanların bir bölümünde görülür. O Çevrelerin de önemli bir bölümünün soruları degil, başkalarına aktarılması gereken yanıtları vardır. Soru sormayı eğitiminize koyabildiğiniz zaman eğitiminiz başlamış olacaktır. Soru sormayı kültürünüze sindirdiğiniz zaman uygarlık yoluna girmiş olacaksınız.
İyi bir sorunuz var mı?
Sevgili anne babacığım biliyorum ki ben sizden küçük ve tecrübesizim ama bunlara rağmen sizden daha iyi bildiğim şeylerde var.Şimdi sizinle bunlardan bir kaçını paylaşmak istiyorum.Bunları paylaşalım ki beni daha doğru ve sağlıklı yetiştirin.
Lütfen sağlıklı olun ve spor, egzersiz yapın. Sizlere ihtiyacım var sevgili anneciğim ve babacığım.Lütfen beni yalnız bırakmayın bu hayatta...
Sizi daima seven çocuğunuz...
Alman bir maceraperest olan Michael Wigge, cebinde 5 kuruş olmadan 40 bin 230 kilometre yol yaparak dünyayı dolaştı ve tüm yaşadıklarını kayıt altına aldı.
Michael Wigge, Berlin'deki evinden tek kuruşu olmadan ayrıldıktan sonra otostop çekerek, değiş tokuşla ve çalışarak, Antarktika'ya kadar 40 bin 230 kilometrelik yol aldı. Wigge, seyahati sırasında gemi, uçak, araba kullandı, bazen de yürüdü.
Wigge, Berlin'den çıktıktan sonra önce Avrupa'yı gezdi, buradan sırasıyla Kanada, ABD ve Latin Amerika'ya geçti ve son olarak Antarktika'ya gitti.
Alman gazeteci ve video uzmanı Wigge'in yolculuğu sırasında çektiği görüntüler, ''How to Travel the World for Free'' (Dünya Bedavaya Nasıl Gezilir) projesini tanıtmak amacıyla seriler halinde Mayıs ve Haziran aylarında bazı PBS kanallarında yayınlanacak.
Wigge'in yolculuğu başlıklar altında şöyle özetleniyor;
Yolculuk: Almanca, İngilizce ve İspanyolca konuşan Wigge, 2010 yılı Haziran ayında Berlin'den ayrıldı ve 150 günde 11 ülkeyi seyahat ederek, 2010 yılı Kasım ayında Antarktika'ya vardı. Yolculuğu sırasında Wigge'e 100'den fazla kişi, ulaşım, gıda ve yatacak yer konularında yardım etti. Wigge, yola çıkmadan önce bir yıl süresince seyahatini planladı, kendisine konaklama ve basit işler sağlayabilecek kişilerin irtibat bilgilerini topladı, öte yandan yabancıların insaniyetinden faydalandı.
Gıda: Wigge, önce süpermarketlerin arkalarındaki çöp kutularında otlakçılık yaptı, ancak daha sonra bunun gereksiz olduğunu farkına vardı, yerleri temizlemek ve bulaşıkları yıkamak karşılığında sandviç alma anlaşmasıyla restoranlarda çalıştı. Wigge, dükkanlarda,süpermarketlerde ve restoranlarda yaklaştığı insanlardan çoğununu kendisine bir şey verdiğini söyledi.
Konaklama ve Tutumlar: Wigge, Latin Amerika'da insanların kapılarına gidip ''Bu gece nerede uyuyacağım konusunda hiçbir fikrim yok, burada uyuyabilir miyim?'' diye sorduğunda kendisine yardımcı olduklarını kaydetti. Michael Wigge, Latin Amerika'da belki de insanların çoğunun yoksul olduğundan ve ne hissettiğini bildiklerinden bu kadar misafirperver ve yardımsever olduklarını ifade ederek, burada insanların hikayesini önemsemediğini, öte yandan ABD'de insanların macerasını muhteşem bularak, hedefine ulaşması için kendisine yardım etmek istediklerini söyledi.
İş: Wigge, Atlantik'i Belçika'dan Kanada'ya giden bir konteyner gemisinde çalışarak geçti. Alman maceraperest, gemide boya işlerinden makine dairesinde yağı değiştirmeye kadar her şeyi yaptığını, Las Vegas'da sokakta yastık savaşlarına katıldığını, yorulan ziyaretçilere cüzi bir ücret karşılığı sırtını ''kanepe'' olarak kullandırdığını, San Francisco'da ''ağır turistleri tepelere çıkarken iterek'' bahşiş topladığını, sonunda 300 dolar biriktirdiği, bu parayla Kosta Rika'ya uçak bileti aldığını, Kosta Rika'dan otostop çekerek Panama'ya gittiğini, burada Alman Büyükelçisi'nin kahyası olarak çalıştığını belirtti.
Arjantin'in güneyindeki Ushuaia kentinden Antarktika'ya geçmek için lüks bir yolcu gemisinde, sefer liderinin asistanı olarak çalıştığını, turistlerin botlarını temizlediği, onlara buz üzerinde yardım ettiğini, penguenlerin olduğu alanlara kırmızı bayraklar yerleştirdiğini, teknelere benzin doldurduğunu kaydetti.
En kötü iş: Wigge, Peru'nun And Dağları'nda antik İnka şehri Maçu Piçu'ya gitme karşılığında turistlerin bagajlarını taşıma işinin berbat olduğunu belirterek, ''And'ların gördüğü en kötü hamal bendim'' dedi.
Video günlüğü: Alman maceraperest, nihayetinde televizyon dizileri yapmak amacıyla bir ''video günlüğü'' tuttu. Wigge, kendisini filme çekmek ve televizyon için yüksek kaliteye sahip görüntüler toplamak için, geniş açılı lenslere ve mikrofona sahip bir kamera kullandı. Sonunda 5 ila 30 dakikalık parçalar halinde onlarca kayıt elde etti.
Wigge öte yandan, Peru'nun Cuzco kentinde Alman bir gurbetçiyle kalırken neredeyse kayıtlarını kaybediyordu. Wigge, apartmanda çıkan yangında kamerası ve kayıtlarının bulunduğu seyahat çantasını kurtarmayı başardığını söyledi.
Dönüş Yolculuğu: Wigge, Antarktika'ya ulaştıktan sonra Almanya'ya dönüş için banka hesabına başvurdu.
Genital herpes hastalığını iyi anlamak ve böylece onunla birlikte daha kolay yaşamak için konu hakkında iyi bilgilenmek gereklidir. Genel olarak genital herpes hakkında bilinenler efsanelerden ve yanlış bilgilenmelerden ibarettir. Bu da korkuyu, kendi kendine acımayı ve güvensizliği beraberinde getirir. Herkesin genital herpese cevabı ve davranışı faklı olduğundan aşağıdaki bilgilerden kendinize paylar çıkarabilirsiniz.
Genital Herpes Nedir?
Genital herpes, Herpes Simplex Virus'unun (HSV) neden olduğu bir virüs infeksiyonudur. HSV tip I ve tip II olarak iki çeşittir. Özellikle tip II genital bölgeyi, anus, kalça bölgesini, tip I ise genellikle ağız, yüz ve dudakları etkiler. Yüz ve dudak infeksiyonu, uçuğu da kapsayan yüz herpesi ile sonuçlanır.
Virüs Nedir?
Virüsler hücre içi parazitlere benzerler. Kendi başlarına yaşayamazlar. Tamamen içinde bulunduğu hücreye bağımlıdırlar. Virüsler ve bakteriler insanlarda infeksiyona neden olan mikroorganizmalardır. Bakteriler büyük ve bağımsız mikroorganizmalardır. Kendi başlarına yaşamlarını sürdürebilirler ve daha kolay izole edilip, elimine edilebilirler.
Virüs İnfeksiyonları
HSV vücuda genellikle dudak veya genital bölge mukozasındaki bir çatlaktan girerek ilerler ve sinir gangliyonlarına oturur. Bir kere sinir gangliyonunu tutan virüs, yaşam boyu orada kalır. Virüs, hücre içine girdiğinde yaşamak için hücrenin fonksiyonlarını kullanır ve bundan dolayı hücrede harabiyete neden olur. Bu harabiyetin karakteristik belirtileri ağrı, kabarcık, kaşıntı ve içi Sıvı dolu kırmızı şişliklerdir. Virüs bir kere vücuda girdiğinde, savaşmak için Antikor dediğimiz savaşçılar oluşur.Bunlar kanda bulunurlar ve bağışıklık cevabı için çok önemlidirler. Genital herpesde nüksler her zaman ilk ataktan daha hafif seyreder.
İlk atak ilk ya da primer infeksiyon olarak adlandırılır. Bu aşamada virüs sinir gangliyonuna oturur. Tekrarlayan ataklar (nüksler) virüsün sinir gangliyonunda çoğalması ile oluşur.
İnfeksiyonun Yeri
kadınlarda en sık vulva ve vajina ön kısmı tutulur. Uçuklar aynı zamanda rahim ağzında da bulunur.Erkeklerde en sık penisin son kısmında uçuklar gözlenir. Bazen testislerin üzerinde de bulunabilir. Çok nadir olarak erkek ve kadınlarda anusda ve kalça bölgesinde de uçuklar çıkabilir.
İlk İnfeksiyon
İlk infeksiyon genellikle aktif hastalığı olan kişi ile cinsel ilişki sonrası 2 ile 12 Gün arasında oluşur.
Genellikle vücut bu virüsle ilk kez karşılaştığı için oldukça ağrılı ve ciddi belirtilerle seyreder.Belirtiler 20 gün civarında (ağrı, kabarcık, kırmızı içi sıvı dolu şişlikler) sürer ve uçuklara ateş, halsizlik, lenf nodu şişmesi gibi sistemik belirtiler de eşlik eder. Kadınlarda belirtilere ek olarak idrar yaparken yanma ve vajinal akıntı oluşabilir.
Nüksler
Bazı kişilerde hastalık belirtisiz olarak tekrarlar. Ama genellikle tekrarlamalar (ataklar) belirtiler ile birlikte görülür. Tekrarlamalarda hastalık daha hafif seyreder. Genellikle yılda 4 atak geçirilir.
Bulaşıcılığı
Genital herpes, aktif genital herpes infeksiyonu olan eşden direk cinsel temas ile bulaşır. Eşlerin birbirine bu infeksiyonu bulaştırması genellikle farkında olmadan da oluşabilir. Bulaşma, hastalık belirtilerinin olmadığı dönemde bile oluşabilir.
Genital herpes hastalığına sahip olan kişiler %60 oranında hastalıklarından habersizdirler.
Genital Herpesi Ne Tetikler?
Fiziksel faktörler: Adet kanaması, fazla miktarda Alkol alınması, güneşde kalma, mukozada çatlama, incinme genital herpesi tetikleyen faktörlerdendir.
Psikolojik faktörler: Uzun süren stres, ağır anksiyete hali de bağışıklık sistemi üzerinde etkili olduğundan hastalığı tetikler.
Laboratuvar Tetkikleri
Genital HSV teşhisini desteklemek için kanda antikor bakılır. Ayrıca yaralardan sürüntü alınarak kültürde virüsün üremesi de tanıyı destekler. Kadınlarda smear testi de yapılabilir.
Doğurganlık ve Hamilelik
HSV doğurganlığı etkilemez, kısırlık yapmaz. Hamilelikte ilk 3 Ay ve son 3 ayda eğer anne adayı aktif hastalığı geçirirse risk olabilir.
Tedavi
HSV tedavisinde rekürrensleri (atakları) ve belirtileri azaltacak ilerlemeler kaydedilmiştir.
Belirtileri Rahatlatmak İçin Basit Tedaviler
Tuz banyoları, genital bölgeyi yıkamak için kullanılır (600ml suya 1 çay kaşığı tuz). Ağrı kesiciler de ağrıyı hafifletmek için kullanılabilir. Dar ve sıkı olmayan, bol giysiler giyilmelidir.
Antiviral Tedavi
Valaciclovir ve acyclovir genital herpesin tedavisinde ve nükslerin önlenmesinde kullanılmaktadır.İki ürün de lezyonların sayısını, şiddetini ve ağrısını azaltır. Özellikle supresyonda (baskılama) kullanıldığında ataklarda %85 oranında azalmaya neden olmuştur.
Erkeklerin çok fazla sırrı yoktur. Olduğunda da gizlemeyi beceremezler çoğu zaman. Dilinin altında bir şeyler sakladığını hissediyorsanız hazırlıklı olun ki bombayı patlattığında ilişkiniz zarar görmeden sağlıklı kalabilsin
1. Herpes'i (uçuk) varmış ve bu nedenle sizden uzak duruyormuş.
Meğer aylardır çıkmanıza rağmen hâlâ "o aşama"ya gelemeyişinizin sebebi onun soğuk, aseksüel biri olması değil; genital herpes sahibi olmasından kaynaklanıyorsa…
Hemen aşırı tepki vermeyin. Uzmanlara göre, insanlar genital herpes taşıdıklarını öğrendiklerinde cinsel yaşamlarının bittiği endişesine kapılıp depresif bir ruh haline girer, derinden sarsılırlar.Durumu sevgililerine,eşlerine söylemek hiç de kolay olmayabilir. Çünkü doğal olarak terk edilmekten korkarlar.
2. Kendini bulmak için işten ayrılmak istiyormuş
Öncelikle hangi alanlarda iş bakmak istediğini sorun. Ayrıca verdiği bu molanın ne kadar süreceğini tahmin ettiğini öğrenin. Eğer ne yapmak istediğini bilmiyor ya da herhangi planı yoksa endişelenmeye başlayabilirsiniz.
Hayallerini gerçekleştirmek istemesi, kendini daha iyi hissedebileceği bir işte çalışmayı arzulaması bütün gün bilgisayar karşısında oturup, oyun oynaması anlamına gelmiyor! Bir yandan 'kendini bulmaya' çalışırken diğer taraftan da olaya ağırlığını koymalı. Örneğin geçici bir işte yarı zamanlı çalışabilir. Bir tarafın işten ayrılması gelirin otomatikman düşmesi anlamına gelecek. Bu nedenle acilen bir gelir-gider planı yapın ve eğer üstesinden gelemeyecekseniz bir süre daha işe devam etmesi konusunda ısrarcı olun.
3. Fikrini değiştirmiş, çocuk istemiyormuş
İşte bu taviz verebileceğiniz, üzerende pazarlık edebileceğiniz bir konu değil. Tatilinizi nerede geçireceğinizle ya da nerede yaşayacağınızla ilgili fikrini değiştirmeye çalışabilirsiniz. Bunlar, çocuk sahibi olma kararının yanında yaşamın küçük detayları olabilir ancak. Çünkü çocuk tüm hayat boyunca süren tek ve en önemli sorumluluktur.
Eğer çocuk sahibi olmak sizin için 'olmazsa olmaz' ise onun bir gün fikrini değiştireceğini ümit ederek ilişkinizi sürdürmeniz büyük bir düş kırıklığıyla sonuçlanabilir. Olaya bir de şu yönden bakın; çocuk konusunda fikrini değiştirmesinin nedeni, sizinle bir gelecek inşa etmekte duyduğu şüphelerden kaynaklanıyor da olabilir. Anne olmak istiyorsanız kuşkusuz bu konuda daha uyumlu bir ilişkiye, beraber ebeveynlik yapabileceğinize inandığınız birine ihtiyacınız var.
4. Prezervatif’e alerjisi varmış
Bu yalana inanmayın. Güvenli markaların prezervatifleri doğal kauçuk maddesinde yapılmaktadır ve yapılan araştırmalara göre kauçuğa alerjisi olan insan sayısı yok denecek kadar az. Partnerinizin bu şanssız erkeklerden biri olma ihtimalinin ne kadar düşük olduğunu gelin siz düşünün. Güvenli ve dolayısıyla keyifli bir seks hayatından feragat etmeyin.
Evimize pozitif enerji getiriyoruz! Yarı değerli taşları evinizin dekorasyonunda kullanarak, evinizin enerjisini tazeleyebilir, yükseltebilirsiniz.
Ametist: Ametist taşı mor ve lavanta renklerindedir. Evdeki negatif enerjiyi temizlediği düşünülen bu taş, evinizin enerjisizini pozitife dönüştürmede, aile bireylerine yaşama sevinci katmada etkili olabiliyor. Canlandırıcı bir etkisi var. Stresten kaynaklanan zihinsel yorgunlukları gideriyor. Çok çalışmanın verdiği yorgunluk, huzursuzluk ve baş ağrısından şikayetçiyseniz ametist taşını odanıza yerleştirebilirsiniz. Ametist taşını, evde televizyonunuzun veya bilgisayarınızın yanına koyarak gözlerinizi koruyabilirsiniz. Yaydığı pozitif enerjiyle uyum ve dengeyi sağlıyor. Yatak odası, çalışma odası, mutfak ve salon olmak üzere her odada rahatlıkla kullanabilirsiniz. Karar vermeyi güçlendiren taş, yatıştırıcı etkiye de sahip.
Mercan: Mercan taşı aşkın sembolüdür. Antidepresan özelliğe sahiptir. Evinize yerleştireceğiniz mercanla yaşamınıza çoşku ve pozitif düşünce katabilirsiniz. Ayrıca nazara iyi geliyor ve konsantrasyonu güçlendiriyor. Çalışırken daha iyi bir konsantrasyon için çalışma masanızın üzerine koyabilirsiniz. Sedef hastalığı başta olmak üzere cilt hastalıkların ada iyi geldiği biliniyor.
Akik: Akik, evinizin enerjisini canlandırarak sizi olumsuz etkilerden arındırma özelliğine sahip bir taş. Başarıyı simgeliyor ve cesareti arttırıyor. Çalışma odanıza ya da iş yerinizdeki masanıza yerleştirebilirisiniz. Fiziksel canlılığı arttırarak tembelliği gideriyor. Çocukları olumsuz duygulardan koruyor. Bu özelliğinden faydalanmak için çocuk odalarında da kullanabilirsiniz. Güç, keyif ve iyimserlik hissi için akik taşını evinizde sergileyebilirisiniz.
Kuvars: Kuvars ataşı, dumanlı ve pembe olmak üzere çeşitli renklerde bulunuyor. Pembe kuvars aşk, bağışlanma, barış, güzellik ve duygusal denge sağlıyor. Mavi, mor ve gri kuvars boğaz ağrıları ve kalbe iyi geliyor. Kuvars negatif enerjiyi temizliyor ve zihinsel konsantrasyonu sağlamaya yardımcı oluyor. Kuvarsı evinizin barış ve uyum dengesi için kullanabilirsiniz.
Aquamarine: Şans ve cesaret taşıdır. İletişimi güçlendirme gücüne sahiptir. Bu özelliğinden faydalanmak için aquamarine’i evinizin salonunda ya da işyerinizdeki toplantı odalarında kullanabilirisiniz. Sinirleri yatıştırması ve yaratıcılığın ortaya çıkmasında büyük rol oynar. Aquamarine ile sakin ve huzurlu bir ortama sahip olup evinizdeki yaratıcı gücü arttırmayı deneyebilirsiniz.
Yeşim: Bereket ve uğur taşıdır. Aklı sembolize eder. Eski Çin’de cesaret, bilgelik ve adalet verdiğine inanılan yeşim taşnı evinizde mantık ve dengeyi sağlamak için kullanabilirsiniz. Duygusal denge, aşk, sadakat, cesaret, barış ve uyumu güçlendirme özelliğine sahiptir. Sağlık arttırıcı etkisi vardır. Evinizde kullanarak sinir sistemini, kalp, böbrekler ve bağışıklık sistemi üzerindeki olumlu etkilerinden yararlanabilirsiniz.
Kehribar: Reçinenin taşlaşması sonucunda oluşan bir taştır. Çok yumuşak ve hafiftir. Isınınca manyetik ve elektriksel hale gelir. Soğuk algınlığı, boğaz, tiroid ve bademcik hastalıklarına iyi gelir. Soğuk kış günlerinde evinizde şifa niyetine rahatlıkla kullanabilirsiniz.
Kalsedon: Bu taş kişinin özgüvenini arttırır. Duyarlı olmayı sağlayarak algıları güçlendirir. Çalışma odalarında veya işyerlerindeki toplantı odalarında kullanarak enerjiyi yükseltme ve kendini rahat ifade erme özelliğinden faydalanabilirsiniz.
Ana-babalar çocuklarını yetiştirirken güce dayanmayan yöntemleri kullanırlarsa çocuklar ergen olduğunda,isyan edecek bir şey bulamazlar. Çocuklarını güç kullanarak eğitmeye çalışan ana-bâbalâr güçlerini düşündüklerinden de erken bir zamanda yitirme riskiyle karşı karşıyadırlar;
Ana baba gücünün, çocuk üzerindeki etkileri, Karşı koyma, meydan okumak, başkaldırma olumsuz davranma küskünlük, kızgınlık, düşmanlık, saldırı, öç alma, tokada tokatla karşılık verme,yalan söyleme,duyguları saklama başkalarını suçlama dedikodu yapma aldatma vb dir
Ana babalar çocuklara kendi ana babaları onlara aynı şeyi yaptığından dolayı hükmetmek isterler.
Çocuklar ödüllü ve cezası bol bir ortamda yetiştirilince "iyi" görünme ve kazanma ya da "kötü"görünmekten ve kaybetmekten kaçınma gereksinimi duyabilirler. Olumlu değerlendirmeleri çok yapan ,para ,armağan türü ödülleri bol veren ana babaların evlerinde bu geçerlidir.
Ödülün alandan çok alamayana zararı vardır.
Ana baba gücünün çocuk üzerindeki etkilerin devamı yağcılık,uysallık,boyun eğme,yeni bir şey denemekten korkama , içe dönme, kaçma hayal kurma ve geri çekilmedir.
Çocuklar ana babasına kabul edilemez gelen davranışını değiştirebilmek için onların bu davranışla ilgili durumlarını bilmek ister. Ancak otorite kullanıldığı zaman davranışı değiştirmek istemezler.Kısaca çocuklar davranışlarının değiştirilmesini ya da kısıtlanması gerektiğini anlarlarsa bunu kendileri yapmak ve yetişkinler gibi davranışları üzerinde kendi otoritelerini kullanmak isterler.
Paradoksal olmakla birlikte gerçek durum şudur; Ana-babalar güç kullanarak çocukları üzerindeki etkilerini kaybederler. Güç kullanmaktan vazgeçtiklerinde ise etkileri artar.
1.Bütün acıyan yerleri öpün.
2.Parklara çocuğunuzla gidip beraber sallanın.
3.Anne ve babaların da hata yapabileceğini gösterin, yeri geldiğinde ondan özür dileyin.
4.Çocuğunuzun, yanınızda olmadığı anlarda onu ne kadar sevdiğinizi, özlediğinizi açıkça belirtin.
5.Çocuğunuzu bir meyve, sebze bahçesine götürüp, meyveleri ya da sebzeleri kendisinin kopartmasına izin verin, bunun yanında meyve, sebzelerin ne şekilde büyüdüklerini, hangi ağaçlara sahip olduklarını gösterin.
6.Birlikte gazete, dergi okumaya çalışın, eğer okuyacak düzeydeyse bırakın onun komik, okumasıyla zevk almaya çalışın.
7.Eğer koşmaktan zevk alıyorsanız, onun yanınızda bisikletle eşlik etmesine izin verin.
8. Ben sana demiştim demek yerine, olmadığına üzüldüm canım ya da bir keresinde bana da aynısı olmuştu ya da biliyorum bu senin için çok zor tatlım gibi sözler söyleyin.
9.Çocuğunuzun yaptığı resimleri, karalamaları duvara yapıştırın ya da çerçeveye koyup odasına koyun.
10.Çocuğunuzu aile içindeki haberlere, olaylara, yakın tutmaya çalışın böylece çocuğunuz kendisini bu ailenin parçası olarak hissedecek, ileride sizinle olayları paylaşmakta zorlanmayacak.
11.Çocuğunuzu duygularını söylemesine alıştırmak için onu devamlı destekleyerek, yanıt verin. Mesela, onun teşekkür etmesi gerektiğinde, siz öne atılıp, ikimiz birden size tesekkür ediyoruz deyin.
12.Çocuğunuzla birlikte mutfakta beraber bir yemek hazırlayın, sonra da oturup ikiniz birlikte yiyin, pizza, makarna, sandviç gibi pratik seyler.
13.Çocuklarınızla oynarken, eğitimli olmalarına da dikkat edin.
14.Çocuğunuzun odasını onun seçeceği renklere ve dekorasyona göre olmasına dikkat edin, eğer özel bir oda hazırlayamayacaksanız, onun istediği renk, biçimde olması gibi ufak detaylarla onun olduğu hissini verebilirsiniz.
15.Çocuğunuz için, yılda bir kere olmak üzere, güzel bir doğum günü hazırlayın, onun sevdiği renklerden pasta, güzel hediyeler, şarkılar.
16.Birlikte oturup video izleyin.
17.Çocuğunuzla birlikte bir vazoya çiçek yerleştirin, birlikte çiçekleri seçip, yaprakları ayırıp, boylarını kesip, birlikte renklerine ve çiçek çeşitlerine göre bir düzen yapın.
18.Çocuğunuzun, iyi bir insan olmasına yardımcı olun, (teşekkür ederim, beni rahatsız etmeden telefon konuşması yaptırdığın için, gibi.)
19.Çocuğunuz için çocuk dergilerine üye olun.
20.Onun resim yapmasına, oyun oynaması için bir kutuda boya kalemi, kağıdı, uhu, çocuklar için özel makas bulunduran bir kutu hazırlayın.
21.Çocuğunuzun arkadaşlarını eve özel olarak çağırıp, onlar için kurabiye, meyve suyu hazırlayıp, onlara güzel çocuk kasetleri videoya koyup güzel bir zaman geçirmesini sağlayın.
22.Çocuğunuza asla tutamayacağınız sözlerde, vaatlerde bulunmayın, söz verirseniz mutlaka yerine getirmeye çalışın.
23.Bazen sizin yatak odanızda uzanıp televizyon izleyin, onun istediği bir şeyi yaparak onuda sizin özel odanıza dahil edin.
24.Özel günlerin önemini birlikte karşılayın, sizin doğum gününüz, onunki, bayramlar, yılbası, bu gibi özel günlerin gelmesini beklemesine yardımcı olur.
Kaynak:Vicki LANSKY
Asla Sen Yapmazsın Demeyin
Çocuğunuzun kendisine verdiği değer çok önemlidir. Sorunları nasıl ele aldığını gözleyerek bir işe güvenle ve kararlılıkla katılıyor mu, yoksa o işe başlamamak için bin bir çeşit bahane yaratıyor mu görebilirsiniz.Tembellik, miskinlik deyip geçmeyin, çocuğunuzun derdi büyük!
“Ah şu çocuk tembel olmasa kim bilir neler yapacak! Sen bizim aileden kimseye benzemiyorsun,çıkmadı bizden senin gibi”, dahası “Bir baltaya sap olduğun günleri göremeden öleceğim.” diye ailede başlayan cümleler, okulda “eğiticiler”le tedavi bulamayıp devam edip giderler... Zavallı çocuk ezilir, kendi kafasında küçük bir yer bulup bütün bunları oraya doldurur.Her yeni şeye başlarken gidip kafasındaki bu küçük odacığı ziyaret eder ve panikle o yapacağı şeyden vazgeçmenin, kaçmanın yollarını aramaya başlar...
“Evet” ya da “Hayır”
Aşağılık kompleksi olan çocuk ailenin özürlüsü, okulun özürlüsü, çevrenin özürlüsü, dahası hayatının bir“özür” olduğunu her an düşünerek, kendi içinde patlamaya hazır bir anksiyeteyle, büyüme yollarında tırmanır durur.Siz sunduğumuz küçük testimizde her şıkkın başına evet veya hayır işaretleyin ve düşünün bakalım; çocuğunuzun aşağılık kompleksi var mı, varsa kendinizde bulduğunuz hatalar hangileri?Değerlendirmeyi kendiniz yapın ama açık yüreklilikle ve kendinizi kandırmadan.
Asla Çocuğunuza Böyle Davranmayın!
• Çocuğunuz yanlış bir davranış içerisinde ise asla ve asla onu ne kadar kötü günlerin beklediği türünde konuşmalar yapmayın.
Çocuğunuza Yardımcı Olmak Elinizde!
Etkili bir ana baba olmak için tutarlı olmak zorunda değilsiniz. Ana babaların tutarsız olması kaçınılmazdır. Tutarlı olmaya çalışırlarsa gerçekçi olamazlar.
Eğer çocuğun davranışını kabul edemiyorsanız, ediyor gibi davranmamalısınız. İçinizden sevgi gelmiyorsa seviyormuş gibi görünmemelisiniz. Ayırım yapmış olmamak için yapmacık kabul ve sevgi göstermek zorunda değilsiniz. (Dürüstlük). Çocuğun gerçek duyguyu anlamasıdır.
Eşiniz ve siz çocuklarınızla olan ilişkilerinizde ortak bir cephe oluşturmak zorunda değilsiniz.(Ana baba dan birinin yapmacık olması söz konusudur)
Yapmanız gereken en önemli şey duygularınızı tanımayı öğrenmektir.
Çocukların yaptığı ya da söylediği pek çok şeyi kabullenen (gerçekten, samimi) ana babalar kişi olarak kabullendikleri duygusu taşıyan çocuklar yetiştirecekledir.
Sınır koyarak yasaklayarak çocuğun davranışlarını değiştirmeye çalışmayın. Bütün çocuklar yasaklardan nefret eder.
Sevgili Anneciğim, Babacığım,
Bütün duygu ve düşüncelerimi dile getirebilseydim, size şunları söylemek isterdim:
Sürekli bir büyüme ve değişme içindeyim. Sizin çocuğunuz olsam da sizden ayrı bir kişilik geliştiriyorum. Beni tanımaya ve anlamaya çalışın.
Deneme ile öğrenirim. Bana ayak uydurmakta güçlük çekebilirsiniz. Oyunda, arkadaşlıkta ve uğraşlarımda özgürlük tanıyın. Beni her yerde, her zaman koruyup kollamayın. Davranışlarımın sonuçlarını kendim görürsem daha iyi öğrenirim. Bırakın kendi işimi kendim yapayım. Büyüdüğümü başka nasıl anlarım?
Büyümeyi çok istiyorsam da ara sıra yaşımdan küçük davranmaktan kendimi alamıyorum. Bunu önemsemeyin. Ama siz beni şımartmayın. Hep çocuk kalmak isterim sonra. Her istediğimi elde edemeyeceğimi biliyorum. Ancak siz verdikçe almadan edemiyorum. Bana yerli yersiz söz de vermeyin. Sözünüzü tutmayınca size olan güvenim azalıyor.
Bana kesin ve kararlı davranmaktan çekinmeyin. Yoldan saptığımı görünce beni sınırlayın. Koyduğunuz kurallar ve yasakların hepsini beğendiğimi söyleyemem. Ancak hiç kısıtlanmayınca ne yapacağımı şaşırıyorum. Tutarsız davrandığınızı görünce hem bocalıyor, hem de bundan yararlanmadan edemiyorum.
Öğütlerinizden çok davranışlarınızdan etkilendiğimi unutmayın. Beni eğitirken ara sıra yanlışlar yapabilirsiniz. Bunları çabuk unuturum. Ancak birbirinize saygı ve sevginizin azaldığını görmek beni yaralar ve sürekli tedirgin eder.
Çok konuşup çok bağırmayın. Yüksek sesle söylenenleri pek duymam. Yumuşak ve kesin sözler bende daha iyi iz bırakır. " Ben senin yaşında iken... " diye başlayan söylevleri hep kulak ardına atarım.
Küçük yanılgılarımı büyük suçmuş gibi başıma kakmayın. Bana yanılma payı bırakın. Beni, korkutup sindirerek, suçluluk duygusu aşılayarak uslandırmaya çalışmayın. Yaramazlıklarım için beni kötü çocukmuşum gibi yargılamayın.
Yanlış davranışım üzerinde durup düzeltin. Ceza vermeden önce beni dinleyin. Suçumu aşmadığı sürece cezama katlanabilirim
Beni dinleyin. Öğrenmeye en yatkın olduğum anlar, soru sorduğum anlardır. Açıklamalarınız kısa ve özlü olsun. Beni yeteneklerimin üstünde işlere zorlamayın. Ama başarabileceğim işleri yapmamı bekleyin. Bana güvendiğinizi belli edin. Beni destekleyin: Hiç değilse çabalarımı övün. Beni başkalarıyla kıyaslamayın; umutsuzluğa kapılırım.
Benden yaşımın üstünde olgunluk beklemeyin. Bütün kuralları birden öğretmeye kalkmayın, bana süre tanıyın. Yüzde yüz dürüst davranmadığımı görünce ürkmeyin. Beni köşeye sıkıştırmayın, yalana sığınmak zorunda kalırım. Sizi çok bunaltsam bile soğukkanlılığınızı yitirmeyin. Kızgınlığınızı haklı görebilirim. Ama beni aşağılamayın. Hele başkalarının yanında onurumu kırmayın. Unutmayın ki ben de sizi yabancıların önünde güç durumlara düşürebilirim.
Bana haksızlık ettiğinizi anlayınca açıklamaktan çekinmeyin. Özür dileyişiniz size olan sevgimi azaltmaz; tersine, beni daha çok yakınlaştırır. Aslında ben sizleri olduğunuzdan daha iyi ve daha değerli görüyorum. Bana kendinizi yanılmaz ve erişilmez göstermeye çabalamayın. Yanıldığınızı görünce üzüntüm büyük olur.
Biliyorum, ara sıra sizi üzüyor, belki de düş kırıklığına uğratıyorum. Bana verdikleriniz yanında benden istediklerinizin çok olmadığını da biliyorum. Yukarıda sıraladığım istekler size çok geldiyse bir çoğundan vazgeçebilirim; yeter ki beni ben olarak seveceğinize olan inancım sarsılmasın.
Benden "Örnek Çocuk" olmamı istemezseniz, ben de sizden kusursuz ana-baba olmanızı beklemem. Sevecen ve anlayışlı olmanız bana yeter.
Sizin çocuğunuz olarak doğmak elimde değildi. Ama seçme hakkım olsaydı, sizden başka kimsenin çocuğu olmak istemezdim. Sevgiler…
Çocuğunuz...
© 2013 Kız Kıza is designed by Templateify