Open top menu
16 Aralık 2011 Cuma

Cinsî terbiye deyince, her iki cinse mensup çocukların, bir kısım ruhî buhranlara düşmeden, yaratılışları istikametinde sıhhatli bir gelişme göstererek şahsiyetlerini bulmaları için onlara verilmesi gereken bilgiler, kazandırılması gereken meslek ve alışkanlıklar, cinsler arasındaki münasebetlerin tanzimi, cinsi hayatın tevcih ve tahdidi gibi çeşitli meseleler anlaşılmaktadır (Canan, 2001: 172).Çocuğun bedenî gelişmesine tâbi olarak bir de cinsî duygu ortaya çıkmaktadır.Cinsî duygu ile cinsî tecessüsü karıştırmamak gerek.Bunlar tamamen ayrı şeylerdir. Cinsî tecessüs, 2,5 - 3 yaşlarında başladığı halde cinsî duygu, daha ileriki yaşlarda ortaya çıkmakta ve gittikçe gelişerek bulûğda kemale ermektedir. Hemen belirtelim ki, cinsî terbiye kesin olarak cinsî duyguya bağlı değildir. Cinsî terbiye bazı hususlarda doğumla başlayabilir. Cinsî tecessüs ve cinsî duyguların başladığı yaşlarda cinsiyetle ilgili terbiyevî faaliyetler yoğunluk kazanarak değişik safhalara geçer (Canan, 2001: 173-174).

Çocuğun cinsel konulardaki merakı, öteki meraklar gibi yerinde ve sağlıklıdır. Bu, dünyayı tanıma ihtiyacından doğmaktadır. Aslında sağlıksız merak yoktur. Ancak merakın sağlıksız doyumu vardır. Bu, ana babanın pek de doğal ve açık yürekli olmayan davranışıyla benimsettiği gereksiz gizleyişlerin doğurduğu doyumdur. Kınanan merak, saplantı durumuna gelir (Türk, 2007: 58).

Çocuklukta cinsel öğrenme yaşantılarının çoğunda anne-babanın bilinçli katkısı söz konusu değildir. Ana-baba çoğu zaman kendi cinsiyetlerine ait rolleri oynarken ve çocuğun kendi cinsiyetine uygun tavırlarını pekiştirirken daha en baştan cinsel kimlik alanında etkili olmaya başlamaktadır. Bunun yanısıra çocukluktaki oyunlar, oyunda alınan roller ve tutumlar, cinsel kimlik gelişimine katkı da bulunmaktadır.
Aile içinde ve toplumda cinsel konulara karşı devamlı ve aşırı suçlamalar, ağır günah duyguları, anne babanın, gelişen çocuğun cinsel organlarıyla aşırı ilgilenmeleri, aşırı denetlemeleri, yanlış bilgilendirmeler, çocuğu kışkırtıcı tutumlar ilerde cinsel kimlik gelişiminde çeşitli sorunlara yol açabilmektedir.
Gençlik döneminde çoğu kez cinsel çatışmalar vardır. Gerçi o güne kadar cinsel yasak ve engellemeleri öğrenmiştir ama kendisindeki cinsel uyarılmalarla bu yasakları bağdaştırmakta güçlük çekebilir. Bazen bunları hiç bağdaştıramaz. Kendi içinde çatışır, bazen yasak ve engellemeler karşısında kendi iç baskısına yüklenir, kendi cinselliğini kendi gözünde yadsıyarak bu dürtüyü yüceltici yollara başvurur. İlgisini tamamen başka konulara verir. Spor, aşırı ders çalışma, aşırı entelektüel uğraşlar, sanat gibi… Bazen cinsel dürtülerin tarafını tutar, o zamanda aşırı cinsel davranışlara gider. Bir yanda cinsellik ve özellikle yaşıtlarıyla ilişkilerden kaynaklanan bocalamalar, diğer yanda aile bağlarının zayıflaması ile kendini gösteren duygusal çelişkiler bu dönemin belirgin sorunlarıdır.
Cinsel eğitimde akıldan çıkarılmaması gereken üç ana kural (soru) vardır:
1) Çocuk ne soruyor?
2) Nasıl yanıtlamalıyım?
3) Ne kadar yanıtlamalıyım?
Önemli olan, sorunun, çocuğun merakını karşılayacak kadar yanıtlanmasıdır. Eksik bilgilendirmek çocuğu tatmin etmeyeceği için merakını başka yollardan gidermesine, fazla bilgi vermek ise kafasının karışmasına neden olacaktır. Bu sorularla başlayan cinselliğin anlatılmasında çok dikkatli olunmalıdır. Yalın bir dille, yalnızca merak ettiği kadarının anlatılması gereklidir. Çocukların tümüne birden bilgi vermek yerine, bireysel olarak bilgilendirmek daha uygun olur. Çünkü bir çocuğun ilgisi konuya yönelmişken, diğer bir çocuk ilgilenmeyebilir. Her çocuk ancak merak ettiği ve dinlemeye hazır olduğu bilgiyi alır (Tuzcuoğlu, 2004: 29,39).
İlk cinsel ilgiler, salt cinsel nitelikli değil, tüm çevreyi kapsayan geniş bir merakın bir kısmıdır. Diyebiliriz ki, genel merakla cinsel merak birbirine karışır. Serbest ve güvenli ortamda yetişen çocuklar, ilgi ve doğal eğilimlerini gizlemezler. Çocuğun cinsel konulardaki merakı, öteki meraklar gibi yerinde ve sağlıklıdır. Bu dünyayı tanıma ihtiyacından doğmaktadır. Bizim bilgi verme görevimizi yönlendirecek olan çocuğun sorularıdır. Ana-babalar, çocuğun cevapları anlayamayacağını düşünürler. Oysa kısa, gerçek ve net cevaplar bu tehlikeye yol açmaz (H. Yavuzer, 2005: 221).
Merakı bilimsel bilgilerle doyurulamayan öğrenci, bu merakım cinsliğe ve cinselliğe ilişkin bilimsel olmayan kaynaklardan doyurur: Bu kaynakların başında öğrencinin sezgisi gelir. Öğrenci, cinselliğe ilişkin bilgiyi sezgisi yoluyla edinmeye çalışır. Sezgi, bilgi edinmede önemli olmakla birlikte, sezilen doğru olmadığında, öğrenciyi yanlış yönlendirir. Cinsel konuda bilgi edinmenin ikinci kaynağı öğrencinin büyük kardeşleri ve yaşıtlarıdır. Bunlar, cinselliğe ilişkin bilgileri doğru olmadığında, öğrenciye yanlışları öğretirler. Cinsel konuların öğrenildiği üçüncü kaynaksa yayınlardır. Öğrencilerin cinsel güdülerini yekindirerek kazanç sağlamaya yönelik yayınların çokluğu bu kaynağı da tehlikeli yapmaktadır. Kuşkusuz cinsel konularda bilimsel yayınlar da vardır. Öğrencinin cinsel merakını doyuracağı kaynak, aile ve okul olmalıdır. Bu ikisinde de öğrenciye, cinslik görevlerine ve cinsellik davranışlarına ilişkin doğru bilgiler verilmeli ve olumlu bir tutum kazandırılmalıdır (Başaran, 2005: 224-225).

Bazı ebeveynler kendi değerlerini çocuklarına aktarmada ve çocukları aralarında, aynı değerlerle yaşamlarını şekillendirmek için iyi nedenler veren bir ilişki kurmada başarılı olmuşlardır. Tehlike, ana babanın çocuklarını korumayı başaramamasında değildir; tehlike, değerler ve çocuklarından bekledikleri davranışlar konusunda ebeveynin çocukların kafasını karıştırmasındadır. Unutulmamalıdır ki, iletişim sadece söylenen sözlerin içeriğinde değil, aynı zamanda iletişim sürecinde bu sözlerin altında yatan anlamalardadır (Orvin, 1997: 114-115).
Anne-babanın takındığı tutumlar; çocuğu kendi bedeninden soğutan, kendi bedenine uzak kılan bir tavır olmamalıdır. Cinsellikte, cinsel deneyimde kişi, anne babasını, her şekilde, her ne yaşta olursa olsun, gelip danışacağı kişi olarak en yakınında hissedebilmelidir. Unutulmaması gereken nokta ise, cinselliğe yumuşak ve güzel bir şey olarak bakmak ve onu o güzelliğiyle aktarmak gerekir (Konur, 2006: 15). Çocuklar kalıpları bu kadar erken yaşta nereden öğrenirler: Bu kalıplarla doğmadıklarına göre, çevrelerinden, özellikle ana-babalarından ve evdeki diğer kişilerle olan ilişkilerinden. Bunun yanı sıra TV programları da kalıpların öğrenilmesinde önemli bir kaynak oluşturur (Cüceloğlu, 2004: 393).
Basın yayın organlarının ergenin cinsel davranışlar kazanmasında önemli bir etkisi vardır.Özellikle tv, kadın ve erkeğin cinsel rollerinin ne olduğu konusunda açık mesajlar verir. Batı daki TV yayınlar, 1970’lerden önce kadın ve erkekleri daha geleneksel rol ve mesleklerde tanıtırken, 1990’larda kadınlara TV’de yüklenen roller ve meslekler erkeklerle daha eşit düzeydedir. Ülkemizde de benzer bir gelişime vardır. Bir görüşe göre ise, TV’de kadın cinsel bir obje olarak tanıtılmakta ve onun sadece “dişilik” yönü ön plana çıkartılmaktadır. TV’ deki erkek oyuncular daima kadınlardan baskın, saldırgan, rekabetçi, bağımsız ve girişken olarak gösterilmekte, buna karşın kadınlar daha edilgen kişiliklerle sergilenmektedir (Kulaksı zoğlu, 1999: 49-50).
Çocuk kitapları, TV ve radyo programları, gazete, dergi gibi basılı yayınlar çocukların cinselliği tanımasında ve rollerini öğrenmesinde önemli ölçüde etkili olabilirler. Örneğin; kitap içindeki resimler ve bu resimlerdeki hareketlerde çocuklar cinsiyetlerinin özelliklerini görebilirler. Ancak okul programları için hazırlanan ders kitaplarında kadın karakterinin erkeklere oranla daha pasif ve bağımlı özellikler çerçevesinde tanıtıldıkları ve özellikle ilkokul öğretmeni, hemşire, ev kadını ve anne gibi geleneksel rollerde yansıtıldıkları görülmektedir. Bu gibi örnekleri tüm toplumlarda ders ve hikâye kitaplarında, televizyon ve gazete gibi diğer kitle iletişim araçlarında görmek mümkündür. Ancak eşitlikçi cinsiyet rolüne doğru geçişte bu durum göz önünde bulundurularak, kitaplarda ve diğer yayınlarda bu tür kalıp yargılar pekiştirici olmaktan kaçınılmaktadır. Çocuklar televizyon seyretmeye iki yaş civarında başlamakta ve üç yaşında açıkça tercihlerini ortaya koymaktadırlar. Televizyon, çocukların gerçekleri algıladıkları , davranışları deneme ve pekiştirme olmaksızın gözleyerek öğrendikleri bir araçtır. Televizyon bu şekilde çocukların bilgi, tutum ve davranışlarını etkilemektedir. Yapılan araştırmalar televizyon programlarının erkek karakterlere daha çok yer verdiklerini, karakterlerin cinsiyete uygun davranışlarının son derece kalıplaşmış ve sınırlı olduğunu ortaya koymuştur. Televizyonun çocukların cinsiyet rolü gelişiminde olumlu ya da olumsuz kesin etkisi vardır. Ancak bu etkiyi kanıtlamak ya da bu görüşe karşı çıkmak güçtür. Yapılan araştırmalarda çok fazla televizyon seyreden çocukların geleneksel cinsiyet rolü puanının kızlardan yüksek olduğu, puanların yaşla birlikte artış gösterdiği saptanmıştır (Baran, 1995: 26-27).

Okul çağı çocukları doğal olarak cinselliğe merak duyarlar; fakat anne ve babaların çoğu bu konuyu tartışmakta zorlanırlar. Çocuğunuzun bu konulan diğer çocuklardan (yanlış bilgiler verebilirler) veya medyadan (cinselliği sansasyonel biçimde veya size doğru gelmeyen bir şekilde ele alırlar) öğreneceğine sizden öğrenmesi daha iyidir. Cinsellikle ilgili temel bilgiler çocuğunuzun tüm yaşamı boyunca tavırlarını, inanışlarını, değerlerini, kendi imajını, ilişkilerini ve mahremiyetini etkiler. Çocuğunuzun bu konudaki ana bilgi kaynağı olmaya çalışın ve cinsellikle ilgili merakın cinsel aktivite ile aynı olmadığını unutmayın (Kotulak ve Connaughton, 2003: 114-115).
Bir yerden sonra, çocuğun cinsellik ile ilgili hipotezlerine mantık katılır. Çocuk, çevreden aldığı bilgileri rasyonalize eder. Bu bilgiler, parça parça, yanlış ya da çelişkili bilgilerdir.Çocuk, yetişkinden bunların doğru olup olmadığını öğrenemediği için kendi olanakları, mantığı ve duyarlılığı ile çözmeye çalışır. Çocuğun duyduğu, gördüğü şeyler, aile içindeki olaylar önemli rol oynar. Salt merakı uyandırmaz, yönlendirirde. Kapalı bir aile ortamındaki tek çocuk, cinsiyet farkı ve doğum gibi olaylar için geç uyarılır. Evin küçük oluşu sebebiyle, daha kolay sezilen ana babanın cinsel beraberliği, serbest konuşmalar, tartışmalar, çocuğun dikkatini çeker ve yorumlamaya götürür (H. Yavuzer, 2005: 222).

Batılı uzmanlara göre pek çok ruhsal bozukluğun temelinde cinsel bilgisizlik yatmaktadır.Bu nedenle çocuk ve ergenler, cinsiyet konusunda en doğru şekilde bilgilendirilmelidir. Çocuk ve ergen, evinde cinsel yaşam konusunda rahatlıkla konuşabilmeli, arkadaşlarından öğrendiklerini annesi ve babası ile tartışabilmelidir. Çünkü çevresinden öğrendikleri her zaman tam ve doğru olmayabilir. Çocuğa bu bilgilerin kimin tarafından sunulduğunu bilmek, yanlış bilgiyi düzeltmek, eksik bilgiyi tamamlamak, anne-babaya düşen görevlerdir (Z. Selçuk, 2006: 13).
Anne, baba ve çocuk arasında cinsel konuların konuşulmasındaki en önemli engel anne babanın bu konudaki utangaçlıklarıdır. Bu durumu aşabilmek amacıyla anne baba öncelikle;

a)Cinsellikle ilgili kitaplar okumalı .
b)Kendi aralarında cinselliği konuşmalı.(Böylece cinsellikle ilgili kelimelere yakınlık kazanmalı )
c)Çocuğun sorduğu sorular zamanında yanıtlanmalıdır (Bilgin vd., 2005: 138).


Çocukların Sorularına Verilebilecek Cevaplar 
Çocuklar pek çok konu gibi cinsel konuları da merak eder ve büyük bir doğallık içinde sorularını sorarlar. Aslında onlar bu soruların cinsellikle ilgili sorular olduğunu bilmemektedirler; bunu bilen, farkında olan ve telaşlanan sadece anne ve babalardır. Bu yüzden çocukların sorularına karşı fazla telaşlanmadan uygun cevaplar verilmelidir. Anne-babalar çocuklarını bu soruları sorduğu için yargılarlar ve suçlarlar. Bu da çocuğun bedenine negatif bakmasına, bedenini yanlış algılamasına dönük bir temel atmış olunur.Başka bir açıdan da özellikle cinsellikle ilgili verilen tepkiler temel suçluluk duygusu yaratır. Oysa çocuğun cinselliği çok insanca güzel, mükemmel bir yaşam biçimi olarak öğrenmesi, kendi bedenini olumlu algılaması, kendisinden memnun bir birey olması gerekir (Konur, 2006: 15).

Bu dönemdeki soruların, 13-19 yaşlarındaki gelişimin sonucu ortaya çıkacak sorulara benzetilmemesi gerekecektir. Çünkü 13-19 yaş çocukları artık böyle soruları büyüklere sormazlar. Onlar sorularının karşılığını kitapların içinde, ilerleyen derslerinin konuları içinde veya yaşıtlarından elde edeceklerdir. Gerçekleri ilk öğrendiklerinde onların bile hayal kırıklığına uğradıkları belirlenmiştir. Öyleyse bu yaştan önceki çocukların sorularını anne babalar nasıl cevaplandıracaklardır? Bebeklerin annelerin içinde her zaman tohum olarak var oldukları, babaların da gerçek sevgileri ve istekleri ile bunların canlanmaya başlayacaklarının anlatılması çocuğa yetebilecektir. Çocuklar babaların içinde büyüyemezler. Çünkü babaların taşıyıcı organları yoktur. Bebek annenin içinde, göbeğinden bir damarla anneye bağlıdır, buradan beslenir, nefes alır ve büyür. Dünyaya gelince bir çiçeği dalından kestikleri gibi, bu bağı keserek çocuğu anneden ayırırlar. Çocuk belki bir de bebeklerin nereden çıktığını soracaktır ki, bu onların oyunlarında genellikle bir örnek olarak görülmektedir. Anne rolünü oynayan küçük kız, elbisenin altına bebeğini gizler ve sonra onu bırakır, bebek yere düşer. Çocuğa bunun hatırlatılması yetebilecektir (Bilgin, 2003: 155).
Hz. Peygamber (s.a.v.) ferdin dinî ve dünyevî hayatında gerekli olan, fakat sorulmasından kaçınılan meselelerde Müslümanları soru sormaya teşvik etmiş, cesaret kinci her çeşit davranıştan kaçınmış, yersiz utangaçlıkla adeta mücadele etmiştir. Hz. Peygamber (s.a.v.) cinsellikle ilgili konuların açıklamasına girerken Kuran-ı Kerim’deki "vallâhu lâ yestahyî mine'l-hak=Allah gerçeği açıklamaktan çekinmez" (Ahzâb-33/53) ayetiyle başlardı. Buna alışan Ashap da aynı ayeti okuyarak bu neviden olan sorularını rahatlıkla Hz. Peygamber'e (s.a.v.) ya da birbirlerine sorarlardı (Koşum, 2004: 18-19).
Çocuğun yedi yaşına kadar yaratılışa, üremeye, cinsiyet farklılıklarına ve doğuma ait sorular cinselliğe öğrenmeye yönelik, masum sorulardır. Çocuk nazarında, “Ben dünyaya nasıl geldim?” sorusu ile “Bu uçak havada nasıl duruyor, neden yere düşmüyor?” sorusu arasında fark yoktur (Doğan, 2005: 103).
Çocukların Soruları na Örnek Cevaplar
- Bebek anne karnına nasıl girer?
-“Annenin karnında bulunan bebek tohumlarının özel bir yuvada büyümesiyle olur” diye cevaplamak mümkündür.

Anneleri en çok ürküten genellikle babanın rolüyle ilgili olandır. Genellikle bu tür soru beş yaşından sonra sorulur. Çocuk babanın anneyi nasıl yardım ettiğini öğrenmek ister. Ayrıntıya girmeden, sözü evirip çevirmeden, "Bebek tohumunun biri annede vardır, birini de baba verir” demek meraklarını gidermeye yeter. Çocuk bu açıklama ile yetinmezse annelerin işi güçleşir. Dolambaçlı yola sapmadan şöyle bir açıklama yapılabilir: "Anne ile baba, çocuk istedikleri zaman bir araya gelirler. Babanın pipisinden gelen tohum annenin doğum yoluna geçer. Tohumlar anne döl yatağında birleşince küçük bir yavru oluşur ve büyümeye başlar (Koşum, 2004: 45-46).
- Annemle neden bir araya geldiniz? Niçin beraber yaşıyorsunuz?
-Allah'ın koyduğu kurala göre bir çocuğun yaratılması için anne ve babanın bir evlilikte birleşmesi gerekir. Burada sözgelimi Kuran-ı Kerim'den Rum suresi ayet 21 okunabilir ve ayetle evliliğin gerekçesi açıklanabilir. “İçinizden, kendileriyle huzura kavuşacağınız eşler yaratıp; aranızda rahmet ve muhabbet var etmesi, O’nun varlığının belgelerindendir…”
Kız çocuklarının:

-Neden benim de abimin ki gibi şeyim yok? sorusuna,
-Allah kızları ve erkekleri ayrı ayrı yaratmıştır.Kızlarda öyle bir şey yoktur ki, onlar büyüdüklerinde anne olabilsinler. Sadece anneler çocuk yapabilirler. Erkeklerin öyle şeyleri vardır, ama onlar anne olamaz, bebek yapamazlar, denilebilir (Koşum, 2004:46-47).
Peygamberimiz cinsel sorunlara çözüm arama noktasında asla sıkıntı duymamış, bu konuyla ilgili soru ve sorunları geçiştirme ve dolambaçlı cevaplar verme yoluna tevessül etmemiştir. Aksine tam bir açıklık ve sadelik içinde cevap vererek insanlara faydalı olmuştur (Kerem, 2003: 13).
Çocukların bu soruları gayet tabi sorulardır. Bu sorulara vereceğimiz cevaplar sayesinde onları akıllarıyla orantılı biçimde aydınlatıp eğitebiliriz. Anne babalar, çocuklar için her zaman iyi örnek olmalıdırlar. Erkek veya kız çocuk, çevresinde ilk olarak anne babasını görür. Onlardan her hangi birinde veya her ikisinde sapma görmemeli, çirkin söz ve küfürler işitmemelidir. Babasının evine ve annesine karşı sorumluluklarını ihmal ettiğini yahut annesinin eve, babasına veya kardeşlerine karşı görevlerini ihmal ettiğini gören bir çocuk da benzer sapmalara düşebilecek, anne babasının doğru dahi olsa görev ve sorumluluklara ve geleceklerine dair söylediklerini ciddiye almayacaktır (Kerem, 2003: 18-). 

Onların sorularını yanıtlamanız veya onlara basit bilgiler vermeniz çocuklarınıza

(a) onların duygularına saygı duyduğunuzu,

(b) evinizde cinsel meseleler üzerine konuşulabileceğini aktarmış olursunuz.

Anneleri en çok ürküten soru genellikle babasının rolüyle ilgili olandır. Genellikle bu tür soru 5 yaşından sonra sorulur. Çocuk babanın anneye nasıl yardım ettiğini öğrenmek ister. Ayrıntıya girmeden sözü evirip çevirmeden, “Bebek tohumunun biri annede vardır, birini de baba verir” demek meraklarını gidermeye yeter (Yörükoğlu, 2004: 233-234).

          Şimdi çocuğun sorularını cevaplamada gözetilmesi gereken bir takım kuralları zikredeceğiz. 
1.Soruya mutlaka cevap verilmeli, geçi ştirilmemeli, ancak cevap irticali ve zaruri olan miktardan kısa olmamalıdır.
2.Cevaplar doğru olmalı, düşünme ve anlama kabiliyetleri, yaşları göz önünde bulundurulmalıdır. Ancak anlama kapasitesi göz önünde bulundurularak kinayeli ve telmihli cevaplar verilebilir. Zira Hz. Peygamber (s.a.v.) “insanların anlayabilecekleri düzeyde konuşunuz” buyurmaktadır. Cinsel kimliğini sağlıklı olan annesi, babası ya da başka bir yakını ile özdeşleştirerek oluşturan çocuğun merak ettiği sorular zamanında doğru ve uygun cevaplarla karşılanırsa genç ve erişkin olduğunda üreme sağlığı yerinde bir birey olma şansı artar. Bu nedenle cinsel eğitimin ergenlikten önce yapılması gerekir.
3.Çocuğun soru sorması na bir sınır koymayın. Bırakınız çocuk istediği kadar soru sorsun.Her sorusunu cevaplayın. Çocuk cevabınızı tartışırken de onu dinleyin.
4.Vereceğiniz cevapları din ile irtibatlandırmaya gayret edin. Sözgelimi “ben nasıl dünyaya geldim?” sorusuna “Annenin karnındaki bebek odasından çıktın” denilerek arkasından “siz hiçbir şey bilmez iken sizi annenizin karnından çıkardı ” (Neml, 78) ayetini okumak uygun bir cevap olabilir. Ne var ki okunacak ayet çocuğun anlayabileceği seviyede olmayabilir. Bu takdirde de ayet, kısaca çocuğa açıklanabilir.

5.Cevaplar acele etmeksizin düşünülerek ve şüpheye mahal olmayacak şekilde verilmelidir. Zira aksi şekilde davranı ldı ğı takdirde çocuğun soru sorma güdüsü artacaktı r.
6.Bazı durumlarda anne babanın çocuklarına “Pekâlâ! Sen bu konu hakkında ne düşünüyorsun bakayım?” tarzında bir karşı soru sormaları faydalı olabilir. Zira böyle bir soru: anne ve babanın verecekleri cevabın nasıl olması gerektiğini anlamalarına ve ona göre konuşmalarına yardım eder.
7. Eğer kendisine aynı konu hakkında soru sorulan çocuk doğru cevap verirse, anne baba çocuğu tasdik etmekle mesele kapanmış olur Fakat, çocuğun verdiği cevap yanlış ise, o zaman dikkat edilecek nokta çocuğa cevap verirken onun bilmezliğini alay konusu yapmamak ve çocuğu kırmadan, öğrenmek istediği konu hakkında aydınlatmaktır.
8.Şayet çocuğun sorduğu soruya anne, kendisini çocuğuna cevap veremeyecek kadar bilgisiz bulur veya çocuk karşısında heyecana kapılacağından çekinirse, o zaman, çocuğu babasına göndermeli, fakat kocasına çocuğa sezdirmeden mesele hakkında haber vermeyi unutmamalıdır.
9.Çocuğa verilecek cevap onun sorduğu sorunun sınırlan içinde kalmalıdır.Yani çocuk, soru sorarken etkisi altında bulunduğu merak ise, cevap da onun bu merak ve ilgisini giderecek kadar olmalı, çocuğun sorduğu soru ile öğrenmek istediğinden fazlası verilmemelidir. Bu isteği yerine getirmek kolaydır. Çünkü çocuklar aza kanaat ederler. Bu sebepten, onların meraklarını gidermek çok kolay olur.
10.Daha ileri yaşlarda bulunan kız ve erkek çocuklar; daha düşündürücü sorular sorabilirler. Fakat bu yaştaki çocukların tatmin edilmeleri kolaydır. Zira onlara çeşitli bilgilere dayanılarak cevaplar vermek mümkündür. Bundan başka, bu yaşta bulunan çocuklar, iç yüzünü öğrenmek istedikleri problemler hakkında yazılmış yazı ve kitapları da okuyarak, kendi problemlerini kendi kendilerine çözmüş olurlar. Çocukların bu gibi eserlerden haberdar olmadıkları anlaşılırsa, soru sordukları zaman, problem kendilerine kısaca açıklanır ve ayrıca daha ayrıntı bilgi edinecekleri kitaplar veyahut yazılar da tavsiye olunabilir. Cinsellikle ilgili çocuk kitapları, çocuk, anne ve baba yada babayla birlikte okunduğunda, çocuğun ilgilendiği konuya bir atlama tahtası olarak çok yararlıdırlar. Ama kitaplar bu işi kendi başına yapamazlar. Fazla olarak tavsiye olunan kitaplarda anlamadıkları yerler olursa, bunların açıklanması için, soru sormaları tavsiye edilmelidir.
Different Themes
Written by Lovely

Aenean quis feugiat elit. Quisque ultricies sollicitudin ante ut venenatis. Nulla dapibus placerat faucibus. Aenean quis leo non neque ultrices scelerisque. Nullam nec vulputate velit. Etiam fermentum turpis at magna tristique interdum.

0 yorum